O arabasına, ben suya yandım

Evde bir damla su yoktu. Bir hafta boyunca da su gelmeyecekti. Mahalledeki sokak çeşmesinin başında ise “su gelir” ümidiyle elli altmış aile bidonlarla kuyrukta bekliyordu.

Aklıma Fatih-Malta Çarşısının köşesindeki sokak çeşmesi geldi. Elimde iki boş bidon ile Nişanca Cemali Sokaktan 2-3 km’lik mesafeyi yürüdüm. Malta Çarşısı girişindeki çeşmenin başına vardığımda kimse yoktu.
Önce “akmıyor mu acaba?” diye çok korktum. Baktım çeşme suyu akıyor. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Hemen iki bidonu da doldurdum.
Sonra aklıma geldi. İyi de şimdi bu bidonları eve nasıl taşıyacağım? Bir taksi tutayım dedim. Hemen oracıkta gelip geçen bir iki taksiye el ettim. Taksiciler ayağımın dibinde bidonu görünce durmuyordu…
İşe geç kalıyordum. Bu böyle olmayacaktı. Bidonları bırakıp aşağıya Fevzipaşa Caddesine indim.  Bir taksi tutup bidonların yanına getirdim:
-Şu iki bidonu alıp eve götüreceğim, dedim.
Şoför mecburen “tamam” demek zorunda kalmıştı. Bidonları taksinin bagajına koyarken fark ettim evden kapaklarını almadığımı. Çünkü sokak çeşmesinden doldurup gelecektim. Ne bileyim işin bu şekle döneceğini… Taksi hareket ettiğinde bidonlar devrilirse… Durumu şoföre anlatacakken adam zaten burnundan soluyor. Lafımı böldü:
-Bir şey olmaz ya, gel haydi…
Bir an önce benden kurtulacak. Garibim kapaklı halde bir şey olmaz diye düşünüyordu. Lafı dinlemedi ki… O bir şey olmaz deyince ben de geçip bindim.
Hareket ettik… Ama kulağım bagajdaki bidonlarda… Biraz sonra yolun engebeli bir yerinde araç hafif sarsılınca iki bidonun birbirine “bıng” diye çarptığını hissettim. Mutlaka devrilmişlerdi…
Ama şoförün suratsız hali bir yandan, benim çaresizliğim diğer yandan ses çıkartamadım. O halde 2-3 km mesafeyi geldik. Araç apartmanın önünde durdu. Aşağı indim. Bir baktım ki geldiğimiz yolları arozöz gibi sulamışız. Halen de aracın bagajından su akıyor.
O anda şoför de indi. Bagajı açtı. Bir de ne görelim? İki bidon, tahmin ettiğim gibi yan yatmış. Sular lıkır lıkır bagaja dolmuş.
Şoför yepyeni taksisinin bagajının haline “eyvah eyvah” derken, ben zor zahmet bulup ayın son günlerinin ekmek parasıyla taksi tutup eve getirmek istediğim iki bidon suyun boşa aktığına kahroluyordum. Üstelik şoför gibi açıktan “eyvah” bile diyemeden…
Çok az bir taksimetre yazmıştı. Para vermek istediğimde şoför “Ne parası ya, arabam mahvoldu!” diye tepki göstererek hışımla bindi arabasına ve gazladı…
Ben ise çektiğim onca emeğe, bir de şoförden işittiğim azara rağmen diplerinde ikişer litre su ancak kalmış iki boş bidonla evin önünde kalakalmıştım…
İsmail Özinel-İstanbul