“O beni bırakmadan bırakacağım!..”

“O beni bırakmadan bırakacağım!..”



“Adam altmış yaşlarında filandı. Ama nasıl olmuş bir bilsen? Beli iki büklüm kamburlaşmış…”

 

Akşam yemeğini yedikten sonra çocuklar ders çalışmak için odalarına çekildiğinde, ben de eşime bir yorgunluk kahvesi yapmak için mutfağa geçtim. Eşimle ben, çok şükür birbirimizi çok seviyoruz. Birbirimizin kalbini kırmamak için elimizden gelen sabrı gösteriyoruz.

Huyu suyu iyidir sağ olsun. İbadetlerine benim kadar düşkün olmasa da çok şükür namazlarını aksatmaz.

Kahve pişti fincanlara koydum, kül tablasını da tepsiye yerleştirip yanına geçtim. Kahvesini alırken “kül tablasına gerek yok” dedi. Bir tuhaf oldum. Nasıl gerek yoktu? Evde de olsa, misafirlikte de olsa nerede olursa olsun sigarasından hiç taviz vermeyen Sinan mı söylüyordu bunu? “Benim bir lüksüm var o da sigara, dokunma sigarama!” derdi her defasında… Ama bu akşam kül tablasına “gerek yok” demişti. “Beni mi sınıyorsun?” dedim. “Şimdi sen bu akşam sigara içmeyecek misin?”

“Artık bıraktım.” 

“Güldürme adamı. Sen mi bıraktın?”

“Ya sen bugün gördüklerime şahit olsaydın… Kahroldum inan… Tiksindim bu meretten. Dükkânın önünde oturuyordum… Arkadaşlarla çay sigara muhabbeti ederken önümüzden bir karı koca yürüyordu. Yaşlılardı. Adam altmış yaşlarında filandı. Ama nasıl olmuş bir bilsen? Beli iki büklüm kamburlaşmış. Nefesi körük gibi hır hır ötüyor. Adım atmaya mecali yok. Zavallı karısı koluna girmiş sürünür gibi yürütmeye çalışıyor.

Derken adamcağız oracıkta yere yığılıp kaldı. Koşup yardım ettik. “Geçmiş olsun” dedik. Teyze çok üzgündü. “KOAH olmuş diyorlar, hastaneye götürmeye çalışıyorum. Kimimiz kimsemiz yok” dedi.

Birimiz amcayı kolundan tutup yardım ettik. Birimiz oradan bir taksiye el ettik. Taksi parası verdi bir arkadaş. Adamcağızı zor nefes alıyor hâlde taksiye bindirip yolcu ettik. O ara baktım, yaktığım sigara ağzımda. Yani o telaşlı hâlde bile bırakmamışım da ağzıma almışım. Kendi hâlimden tiksindim. O adamın o perişan hâli gözümün önüne geldi. Ağzımdan aldığım gibi attım yere “sen beni bırakmadan ben seni bırakacağım!” dedim, ezdim ayağımla… Hepsi bu kadar! Daha da bana kimse içiremez bunu.

O, sigara içmeyeceğine kesin karar vermiş olarak kahvesini yudumlarken, ben sabah namazlarında gözyaşıyla ettiğim duaları hatırladım:

“Bu adama sigarayı bırakmasını nasip eyle ya Rabbi…” diye yalvarırdım hep.

Duanın ne zaman kabul olacağını siz bilemezsiniz, buyuruluyor kitaplarda. Çok şükür dört senedir ağzına sigara almıyor…

        Rumuz: “Gülbahar”-İstanbul