O çığlığı unutamıyorum!..

O çığlığı unutamıyorum!..



“Bu korkunç olay karşısında bir anne olarak, bir kadın olarak günlerce kendime gelemedim…”

 

Oturduğumuz sitenin yan tarafında geniş bir arsa var ve oraya TOKİ evleri inşa ediliyordu. Geceleri de kimselerin olmadığı bu mekân çoğunlukla birçok evsizin sokak çocuğunun, bağımlıların mekân tuttuğu bir yer hâline geliyordu.

Bu durumdan rahatsız olsak da çevre sakinleri olarak elimizden bir şey gelmemesinin üzüntüsünü yaşıyorduk. Geçtiğimiz günlerde bir tatil günü vahim bir hadiseye şahit olduk…

Bir minibüs şoförü ile beraber iki erkek bir kadını zorla bu tenha mekâna getirmeye çalışıyordu. Yerlerde sürüklenircesine götürülmeye çalışılan kadının feryat figanları üzerine herkes camlara çıkmıştı.

Gördüğümüz olay karşısında kanımız dondu. Bu güpegündüz bir sokak eşkıyalığıydı ve bu ne cüretti böyle? Bu ne ahlaksızlıktı?

Evlerinin camları arsaya bakan pencerelerden bazı kadınlar avaz avaz bu alçak adamlara bağırmaya başladılar. Mahallelinin hep bir ağızdan bağırması üzerine bu ahlaksızlar tepkinin çokluğundan ürktüler. Önce minibüs şoförü arabasına binip kaçtı. Daha sonra iki karaktersiz adam kadını çekerek bu mahalden uzaklaştırmaya başladılar.

Polis neredeydi? Ne zaman gelecekti? Geldi mi bilmiyorum? Ama bu korkunç olay karşısında bir anne olarak, bir kadın olarak inanın günlerce kendime gelemedim. Allah’ım bu insanlık nereden nereye gidiyordu öyle?

Nereden nereye diyoruz ya hani…

Eşimin bir arkadaşından dinlediği 1960’lı yılların İstanbul’unu bir cümleyle özetlemeye çalışacağım. O yıllarda İstanbul’un Beyoğlu semtinde sinemaya gitmek ve biraz hoşça vakit geçirmek isteyen bir İstanbullu öğrenci, bu etkinliği beraber yapmak üzere bir arkadaşını davet eder. Arkadaşının verdiği cevap ise şudur:

“Çok teşekkür ediyorum ama ne olur kusuruma bakma. Çünkü evden oldukça uzağım ve üzerimde takım elbisem ve kravatım yok. Onun için bu nazik davetinize müspet cevap veremeyeceğim…”

Bu nezaket dolu insanların yaşadığı bu şehir nasıl olur da bu sokak eşkıyalarının istilasına uğrar; aklın ve havsalanın alması mümkün değil…

Aradan nice zaman geçti. Ama hâlen o kadıncağızın çaresizlik içindeki feryatlarını unutamıyorum. İnsanlık bu kadar mı bitti? Teknolojinin gelişmesine inat insanlık bu kadar mı geriledi? Hukuk sistemi ve verilen cezalar bu kadar mı caydırıcılıktan uzak, anlamış değilim…

         Sevim Akman-İstanbul

Comments are closed.