O da insan, biz de insanız!

Alî Osmân Efendi “rahmetullahi aleyh” insanlara doğru yolu anlatmak için köy köy dolaşırdı. İnsanlara doğru yolu anlatırken çok yumuşak söyler, hattâ arada nükte yapardı.
İki şey konuşmazdı.
Siyaset ve devlet işi.
Sohbetinin ağırlığı, “güzel ahlâk” üzerine olurdu. Güzel ahlâkın bulunmaz bir hazîne olduğunu anlatırdı. Bir gün talebeleriyle Ladik’e ders vermek için gidiyordu. Yanında bir talebesi de vardı.
Ama ihlâsı azdı.
Şeytan yanaştı.
Bu talebenin kalbine vesvese verdi. O anda hocası için; “Ne yâni, o da insan, biz de insanız” gibi fasit bir düşünce geldi. Yolları bir ormandan geçiyordu. Tam bu esnâda bir kurt koşarak bu zâta doğru geldi.
Önünde durdu
Sonra oturdu.
Hem de iki ön ayaklarını havaya kaldırıp, arka iki ayağı üzerinde saygılı bir şekilde oturdu. Ali Osman Efendi o talebeye dönüp; “Dağdaki hayvanlar anladı da bâzıları hâlâ anlayamadı” buyurdu.
Talebe utandı.
Mahcup oldu.
Ve öyle düşündüğüne çok pişmân olup tövbe istiğfâr etti. Dînî vecîbeleri yerine getirmenin çok zor olduğu bir dönemdi. Alî Osmân Efendi, Gümüşçakır köyünde sohbet ediyordu.
Jandarma öğrendi.
Acele o köye geldi.
Ve Alî Osmân Efendi’yi tutuklayıp, önce Vezîrköprü daha sonra da Samsun cezâevine gönderdiler. Ve bir hücreye koydular. Mübârek hücresinde namaz kılıyordu.
Bunu gördüler.
Su vermediler.
Hani abdest alamasın da, namaz da kılmasın diye. Mahkemede savcı, bu mübârek zâta akla gelmedik hakâretlerde bulundu. Ertesi gün kalp krizinden öldü.