O da sizden şikâyet ediyordu!

Bir gün, Hasan-ı Basrî hazretlerine, talebeleri gelerek şeytanın vesvesesinden ve kendilerini hayır yapmaktan alıkoyduğundan şikâyet ederler!..
İnsanın hareket organları, dimağına yani beynine, dimâğ da kalbine tâbidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalb, dimâğ vâsıtası ile his organlarından ve rûh vâsıtası ile taraf-ı ilâhîden ve aklından, melekten, hâfızadan, nefisten ve şeytândan gelen tesîrlerin toplandığı bir merkezdir. Kalb, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz ni’metlere kavuşmalarına mâni olmaz. Kalbin nefse aldanmaması, ona uymaması, nefs ile cihâd olur. Allahü teâlâ, cihâd edenlere, Cennette yüksek dereceler vereceğini bildiriyor. Nefis, insanların cihâd sevâbına kavuşmalarına, meleklerden üstün olmalarına sebep olmaktadır.
Her mü’min, nefsini tezkiye için, yani nefsin yaratılışında mevcût olan küfrü, inkârı ve günâhları temizlemek için, her zamân çokça “Lâ ilâhe illallah” okumalı ve kalbini tasfiye için, yani nefisten, şeytândan, kötü arkadaşlardan, zararlı kitâplardan gelen küfürden ve günâhlardan kurtarmak için, “Estagfirullah” demelidir.
Nefisten hâsıl olan kötülükler, insanın kendi hastalığıdır, öldürücü zehirdir. Dışarıdan gelen kötü istekler, şeytândan gelmiş olmakla berâber, geçici hastalıklardandır. Ufak bir ilâç ile, kolayca giderilebilir. Nisâ sûresinin 76. âyetinde meâlen; (Şeytânın aldatması, elbette zayıftır) buyuruldu.
Hasan-ı Basrî hazretlerine, talebeleri gelerek şeytanın vesvesesinden şikâyet ederler ve;
-Efendim; şeytandan gâyet incindik. Hep bizi yaramaz işlere teşvik ediyor. “Elinize geçen dünyâyı sıkı tutun, size lâzım olacak” diyor ve bizi hayırdan alıkoyuyor diye arz ederler. Hasan-ı Basrî hazretleri, onların bu hâline gülümseyerek buyurur ki:
-Hayret, şeytân şimdi buradaydı ve o da sizden şikâyet ediyordu ve bana; “Şu Âdemoğullarına nasîhat eyle de benim hakkıma tamah etmesinler. Kendi haklarına râzı olsunlar. Ne zaman ki Hak teâlâ beni huzûrundan kovdu, dünyâyı ve Cehennemi bana mülk kıldı. Cenneti ve kanâati ise onlara verdi. Şimdi bunlar kendi haklarını bıraktılar benim mülküme tamah ediyorlar. Ben de onların îmânlarını almayınca dünyâyı kendilerine vermiyorum” dedi.
Eğer sizler, şeytanın vesvesesinden emin olmak isterseniz, dünyâyı, günâhları terk edin ve dünyâ endişesini gönüllerinizden çıkarın… Bu nasîhatleri dinleyen talebeleri, başlarını öne eğerek huzûrundan ayrılırlar.
Netice olarak, kalbde yakîn hâsıl olması için, içeriden ve dışarıdan hastalık gelmemesi, gelmiş olanın da tasfiyesi, atılması lâzımdır. Bunun için, nefsi cibillî olan inkâr hastalığından ve kalbi şeytandan, kötü arkadaştan kurtarmaktan başka çâre yoktur.