O yemeği neden yememiş?

O yemeği neden yememiş?



Evliyânın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, yemek hususunda çok titizdi.

Bir yemeği pişiren eğer “öfkeli” ise, yâhut “isteksiz” idiyse bunu anlar ve yemezdi o yemeği.

Bir gün de, yemeğe dâvet ederler bu zâtı.

Gelir, sofraya oturur.

Ama yemek yemez.

Ev sâhibi üzülüp;

“Efendim, yemeklerimiz helâl ve tayyibdir, ne için yemezsiniz? der.

Büyük velî;

“Biliyorum, ama bunları pişiren öfkeliymiş; öfkesi yemeklere sinmiş!” buyurur.

● ● ●

Yine sevdiği bir talebesi “Hâllerim iyi değil efendim. Ne yapayım?” diye sorar bu zâta.

Büyük velî;

“Lokmana dikkat et. Bir yemek, gafletle pişer, veyâ isteksiz hazırlanırsa, onu yiyen kimsenin hâlleri bozulur ve günâha girmesi kolay olur” der.

Sorarlar:

“Ya istekli pişerse efendim?”

Buyurur ki:

“O zaman şifâ olur. Onu yiyen, zevk alır ibâdetinden.”

● ● ●

Bu büyük zâtın dostları;

“Efendim, âlim kime denir?” diye sordular bir gün.

Cevâbında;

“Işığı ve karanlığı ayıran kimsedir. Yâni âlim, hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayırabilen kimseye denir. Bu âlimlerin özelliği, önceki âlimlerden nakil yapar, kendi kafalarından bir şey eklemezler. Kendinden eklerse, ona âlim denmez” buyurdu.