O yıllar ülkem böyleydi…

O yıllar ülkem böyleydi…



“Şimdi aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ tam olarak çözemediğim bir şey var!..”
 

Müdür beyin inadından vazgeçip izin ve tayin kâğıdımı imzalayacağını öğrenince hem şaşırdım hem çok sevindim. Postanede telefonla konuştuğum personel şefine de telefonda konuşturan postacıya da teşekkür ettikten sonra sağlık ocağı yanındaki karakola geldim.

Sevincimi astsubay arkadaşla paylaştım. O da bana; “Ben demedim mi, yüzbaşım söz verdi mi yapar” diye gülümsedi.

Hemen eve gelip eşime durumu anlattım. Çok sevindi… Ertesi gün erkenden Bitlis’e vardım. Personel şefinin kapısını çaldım. Müdür beyin yanına varmadan izin ve tayin dilekçesini hazırladık.

Evraklar elimde müdür beyin odasına çekinerek girdim. O her zaman beni gördüğünde kafası atan adam gitmiş sanki yerine başka birisi gelmişti. Ben kapıdan girince yerinden kalktı ve beni ayakta karşıladı. Ben “acaba rüya mı görüyorum?” diyerek büyük bir şaşkınlık yaşarken bana;

“Otur evladım hoş geldin, ne içersin çay mı kahve mi?” diye iltifat ediyordu.

“Teşekkür ederim müdür bey bir şey içmeyeceğim” diye cevap verdim.

Hâlâ şaşkınlığı üzerimden atamamıştım. Müdür bey de bendeki şaşkınlığı anlamış olacak ki, çayından bir yudum çektikten sonra gülümseyerek konuştu:

“Evladım şimdiye kadar sana biraz sert davrandım ama kusura bakma. Şimdi seni çağırttım, istersen öncelikle iznini vereyim; sonra da istersen tayin dilekçesini imzalayayım.”

Bir an “ne yapayım?” diye kısa bir tereddüt geçirdim, sonra da içimden;

“Aman bu deli adam hazır insafa gelmişken en iyisi ben hem iznimi hem de tayin yazımı ikisini de imzalatayım” dedim. Zaten elimde hazır olan evrakları uzattım.

Tek tek hepsini imzaladı. Çok rahatlamıştım hemen evrakları aldım hiç arkama bakmadan acele şekilde doğru vilayete gittim. Orada da gerekli işlemler yapıldıktan sonra Ankara’ya geldim. Hem iznimi kullandım hem de tayinimi yaptırıp çok sevdiğim Tatvan’dan ayrılmaya mecbur kaldım…

Şimdi aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ tam olarak çözemediğim bir şey var. Acaba o zaman doğruyu söyleyip o sıkıntıları hiç yaşamasaydım daha mı doğru olurdu? Müdüre yağ çekip rahat rahat görevime mi devam etseydim? Hâlâ karar veremiyorum…

Bir diğer önemli şey de müdür beyin sonradan bana öyle iyi davranmasının sebebi neydi? O yüzbaşının ona olan samimiyetinden mi yoksa o zamanki askerin siviller üzerindeki etkisi miydi? Onu da hâlâ çözebilmiş değilim. Ama o yıllarda ülkemin gerçeği böyleydi…
          Aslan Torun-Balıkesir