Okuyanları, heybet ve ürperti kaplar!..

Okuyanları, heybet ve ürperti kaplar!..

Kaç rekat kıldığını şaşıran

Kur’ân-ı kerîmin mucize yönlerinden biri de şudur ki; Onu okuyanları ve dinleyenleri bir heybet ve ürperti kaplar…   Hâfızüddîn Nesefî hazretleri Hanefî mezhebi fıkıh ve tefsîr âlimidir. Türkistan’da Nesef’te doğdu. 710 (m. 1310)’da Bağdad’da vefât etti. Tefsir kitabında buyuruyor ki:  Kur’ân-ı kerîm, gayba âid ve gelecekte olacak hâdiseleri bildirmesi bakımından da mucizedir. Bunlardan bir kısmı vâki olmuştur. Bir kısmı da şüphesiz vukû bulacaktır. Kur’ân-ı kerîmin mucize yönlerinden biri de kıyâmete kadar korunmasıdır. Allahü teâlâ Hicr sûresi 9. âyetinde meâlen (Doğrusu, kitâbı [Kur’ân-ı kerîmi] Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz) buyurdu. Kur’ân-ı kerîm, tahrîf edilmeden ve değiştirilmeden gelmiştir. Nice mülhidler ve zındıklar ve bilhâssa Karâmıta fırkası onu değiştirmek için uğraşmışlardır. Bir kelimesini ve bir harfini dahi değiştirememişlerdir. Kıyâmete kadar da değiştirilemeyecektir. Kur’ân-ı kerîmin îcâz yönlerinden biri de pek çok muârızı olmasına rağmen, asırlarca değiştirilmekten korunması, beşer tâkatinin dışında olmasıdır. Mugayyebâttan haber vermesi, münâfıkların ve ehl-i kitâbın gizlediği şeyleri haber vermesi de Kur’ân-ı kerîmin îcâzındandır. Kur’ân-ı kerîmin mucize yönlerinden biri de şudur: Onu okuyanları ve dinleyenleri bir heybet ve ürperti kaplar. Nakledilmiştir ki: Bir gün Utbe bin Rebîa, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem”, “Yâ Muhammed! (aleyhisselâm) Senin getirdiğin din, kavminin dînine muhâliftir” dedi. Resûlullah efendimiz ona, Fussilet sûresinden, Ad ve Semûd kavminin helâk edilişlerini bildiren âyet-i kerîmeleri sonuna kadar okudu. Utbe bin Rebîa heybete kapılıp, elini Resûllah efendimizin mübârek ağzına doğru uzatıp, yemîn vererek “okumayı bırak” dedi.  Şöyle de rivâyet edilmiştir. Resûlullah efendimiz Fussilet sûresini okurken, Utbe kafası elleri arasında olduğu hâlde dinliyordu. Secde âyeti gelince, Resûlullah efendimiz secde yaptı. Utbe ne yaptığını anlamadı ve oradan ayrılıp evine gitti. Hâlbuki müşrikler Utbe’yi dinlemek üzere bekliyorlardı. Gelmeyince, evine gidip kapısına toplandılar. Utbe onlardan özür dileyip, “Vallahi Muhammed benimle öyle bir kelâmla söyleşti ki, bana öyle bir şey okudu ki, aslâ öyle bir kelâm işitmedim. Cevap vermekten âciz kaldım, ne diyeceğimi bilemedim” dedi.