Ölüm, dehşetli bir olay!..

Ölüm dehşetli bir olaydır!.. İnsanların bundan gafleti, onu az düşünüp az konuşmalarındandır. Hattâ ölümü hâtırlayanlar da onu boş bir kalb ile düşünmez; dünya şehvetleri ile meşgul olan kalbler ile düşünürler. 
Bu bakımdan ölümü hâtırlamak, gönüllerde fazla te’sîr etmez. Bunun çaresi, her şeyden sıyrılmış boş bir kalb ile, daima gözünün önünde bulunan ölümü, tehlikeli yolculuğuna çıkacak olan insânın, bu tehlikeli yolculuktan başka bir şey düşünmediği gibi, düşünmektir. Böyle hâlis bir düşünce ile ölümü düşündüğü vakit, bu düşüncenin kalbine te’sîr ederek dünya neş’esini azaltıp kalbini üzeceği ihtimâli kuvvetlenir. 
Bu hususta en müessir yol, kendi emsallerinde, kendisinden önce ölüp toprak altına girenleri, onların mevki ve mallarını, toprağın onların sûretlerini nasıl mahvettiğini, mezarlarında nasıl çürüdüklerini, ailelerinin dul, çocuklarının nasıl yetim kaldığını, mallarının mahvolduğunu, câmideki yerlerinin boş kaldığını ve dostlarından ayrıldığını, hayatta iken nasıl neş’eli sohbet ettikleri hâlde nihâyet nasıl unutulup kaybolduklarını düşünmektir. 
Ne zaman ki insan, ölen bir adamı bütün teferruatiyle böyle düşünür, sûretini, neşesini, geçim için çırpınışını, ölümü unutup yaşamak istediğini, gençlik ve kuvvetine mağrur olduğunu, eğlenceye meylettiğini, önündeki ölümü unutarak zevkine daldığını ve nihâyet ölümün kendisini nasıl ânî olarak yakaladığını, dünyada yürüyen ayaklarının nasıl donup kaldığını ve hattâ mafsallarının çürüyerek birbirinden ayrıldığını, hayatta konuşan dilini şimdi kurtların yediğini, toprağa verilirken inci gibi parlayan dişlerinin şimdi nasıl çürüdüğünü, kendisi ile ölümü arasında bir gün bile mesafe yok iken nasıl on yıl sonra lâzım olacak nafaka peşinde koştuğunu, ummadığı zamanda ölümün pençelerini kendisine nasıl taktığını, ölüm meleğinin nasıl kendisine göründüğünü, ya Cennet veya Cehennem diye nasıl kendisine seslendiğini düşünür kendisini de bu anda onun yerine koyarak gafletinin aynı onun gafleti gibi olduğunu ve aynı âkıbete uğrayacağını hâtırlarsa, işte o zaman kalbi yumuşar…

NOT: Hakk’ın rahmetine kavuşan yazarımız Mehmet Oruç’un vefatından önce kaleme aldığı yazılarını yayınlamaya devam ediyoruz.