Ölüme hazırlanmanın önemi…

Dün bir nebze, İhlâs Holding Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye Gazetesi’nin 43 sene boyunca hiç değişmeyen sâhibi merhûm Dr. Enver Ören ağabeyden birkaç cümle hâlinde bahsetmeye çalıştık.
Türkiye, Türk Cumhûriyetleri, Avrupa, Balkanlar, Kafkaslar, Asya, Afrika, Avrupa, Amerika, Avusturalya ve bütün İslâm âleminde milyonların sevgisine mazhar olmuş, iyiliksever, cömerd, mütevâzı, hayır ehli insanın cenâzesinde bulunan insan seli, herkesin gıbta ettiği, imrendiği bir hâl olmuş, o hâli gören pekçok kimse “şimdi o tâbutta keşke ben olsaydım” demiştir.
TBMM Başkanı; Başbakan, pekçok Bakan, Anayasa Komisyonu Başkanı, Vâlî, Belediye Başkanı gibi devlet ve hükûmet erkânının, sivil toplum kuruluşlarının, diğer siyâsî parti temsilcilerinin, ilim, sanat, ticâret ve iş adamlarının, bütün dînî cemâat ve cemiyet mensuplarının son yolculuğuna uğurladıkları herkesin Enver Ağabeyi, radyolarda ve televizyonlarda anlatıldığı, gazete ve internet sitelerinde yazıldığı üzere, ne kadar çok hayır işlemiş? Arkasında hayırlı eserler, iyi evlâd, hayırlı kadrolar, ekipler, nesiller bırakmak ne kadar mühim bir iş?

İKİ CİHAN SAADETİ İÇİN…
Hepimiz biliyoruz ki, Allahü teâlâ, kullarının îmân etmelerini, ibâdet yapmalarını, güzel ahlâka sâhip olmalarını, kendi aralarında kardeşçe yaşamalarını, sevişmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını istemekte ve bunları da emretmektedir.
Cenâb-ı Hak, dünyâya gönderdiği ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâmdan itibâren, Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar bütün “Peygamber”leri vâsıtasıyla, kullarına, dünyâ ve âhirette râhat etmeleri, huzûr içerisinde, iyi bir şekilde yaşamaları için, emir ve yasaklarını, yani ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım olduğunu, beğendiği ve beğenmediği bütün işleri bildirmiştir.
Peygamberlerin insanlığa yaptıkları çok önemli hizmetler vardır. Bütün Ülü’l-azim Peygamberler, Resûller ve Nebîler (aleyhimüsselâm), insanlığı kendileri gibi birer mahlûk olan varlıklara tapınma karanlığından kurtararak, bütün varlıkların yaratanı ve hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya ibâdet etmenin şeref ve üstünlüğüne çağırmışlardır.
İnsanlar, Allah’ın Peygamberlerine tâbi olup, emir ve yasaklarına uydukları müddetçe, huzûrlu ve râhat bir hayât yaşamışlar, birbirlerini sevip-saymışlardır. Emirlere ve yasaklara uymadıklarında ise, huzûrsuz olmuşlar, râhatları bozulmuş; ahlâksızlık, zulüm ve haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır.
Peygamberlerin hepsi, insanları fevz u necâta yani dünyâda ve âhirette kurtuluşa davet etmiş, sırât-ı müstakîmi, doğru olan yolu, bıkmadan, usanmadan ve yılmadan anlatmışlardır.
Hazret-i Âdem’den itibâren gelmiş-geçmiş bulunan 6 “Ülü’l-azm” Peygamber, 313 “Resûl”, 124 binden ziyâde “Nebî”nin eğitimdeki hedefleri aynıdır. 100’ü suhuf, 4’ü büyük kitap olmak üzere, bu Peygamberlerden bazılarına gönderilen 104 kitaptaki hedef de, altını çizerek ifâde edelim ki, insanların dünyâda huzûr ve sükûn içerisinde yaşamaları, âhirette de ebedî saâdete kavuşmalarıdır.
“Peygamberler Târîhi”ni incelediğimizde, aslında hepsinin gâyelerinin, yüksek ahlâklı, iyi ferdler, âileler ve cemiyetler meydâna getirmek olduğunu görüyoruz. Zâten bizim dînimiz, târîhimiz, kültür ve medeniyetimizde eğitimden maksat da “iyi insan”, orijinal ismiyle söylemek gerekirse “insân-ı kâmil” meydâna getirmektir.
Burada, hemen, büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî’nin (rahmetullahi aleyh) bir sözünü hatırlıyoruz. O buyuruyor ki: “İnsanlar üç gruptur. Birinci grup gıdâ gibidir, herkese her zaman lâzımdır. İkinci grup devâ (ilaç) gibidir, bazı insanlara bazen lâzım olur. Üçüncü grup ise illet (maraz, dert, hastalık) gibidir; herkes ondan kaçar, ama o, insanlara bulaşır.”
Herkesçe bilindiği gibi, bütün peygamberler ve onların vârisleri olan İslâm âlimleri ve Evliyâ-yı kirâm, hep gıdâ gibi, bütün insanlara lâzım olan fertler, âileler ve cemiyetler teşkîl etmek için uğraşmışlardır.

“DÜNYA KİMSEYE KALMAZ!..”
Dün de kendisinden bahsettiğimiz Yûnus Emre, şu iki dörtlüğünde de, son derece önemli husûsları vurgulamaktadır:
“Gelin tanış olalım/İşi kolay kılalım/Sevelim sevilelim/Dünyâ kimseye kalmaz.”
“Mâl sâhibi, mülk sâhibi/Hani bunun ilk sâhibi?/Mâl da yalan, mülk de yalan/Var biraz da sen oyalan.”
Yûnus Emre [rahimehullah], bunları niçin söylüyor? Çünkü Sevgili Peygamberimiz, dün de belirttiğimiz gibi: “Dünyâda bir garip veya yolcu gibi ol ve nefsini ashâbu’l-kubûrdan farz et yani kendini ölmüş bil” buyurmuşlardır.
“Ölmeden önce ölme” sırrına vâkıf olma, “hesâba çekilmeden evvel kendisini hesâba çekme” de, tasavvufta çok önemli prensiplerdendir…

Comments are closed.