Ölüyü değil, ölü kalpleri diriltmek!..

Allahü teâlâ, mü’minlerde de, kâfirlerde de, olağanüstü hâller yaratmakta, mü’minlerde olana kerâmet, fâsık ve kâfirlerde olana da istidrâc denmektedir. Kerâmet sâhibi olan, kerâmet ile meşgûl olmaz ve onunla öğünmez. Kendisinden meydâna gelen bu hâlin istidrâc olabileceği endîşesi ile Allahü teâlâdan korkusu artar, yâhut bu amellerinin dünyada cezâsı olabilir diye düşünür. Fakat istidrâc sâhibi, bu durumu, amellerinin neticesi zanneder, mekr, aldatma değildir diyebilir. Kendinde bir olgunluk, üstünlük olduğu hayâli ile insanlara tepeden bakar. Kendini azâb-ı ilâhîden emîn bilir. Kötü âkıbetten sakınmaz. Bu sebepten Din Büyükleri; “Allahü teâlâdan uzaklaşanların yani dalâlete düşenlerin ekserîsi, kerâmet gösterme makâmında düşmüşlerdir” buyurmuşlardır.

Kerâmetlerin ve hârikulâde hâllerin zuhûrundan ve çeşitli belâlardan sakınıp, korkanlar, mekre düşmezler ve Allahü teâlâdan uzaklaşmazlar. Onlar yakîn ehli ve âlemlerin Rabbinin makbûlüdürler.

Bel’am bin Bâura, Bersîsa ve bunlar gibi kimseler, zamanlarında çok ibâdet ve ağır riyâzetler yapmaları sebebi ile çeşitli hârikalar ve kerâmet sâhibi idiler. Lâkin, bu hâllerin meydâna gelmesinden mağrûr oldular ve köpek, domuz mertebesine düştüler!..

Nakledilir ki, Firavun bir zaman Nil Nehri’nin yanına gelir, o yürüdükçe Nil akar, durdukça da dururdu. Şübhesiz ki bu gibi hâller, kerâmet değil, Mekr-i ilâhîdir, aldatmadır. Sâhibinin perîşan olmasına, Haktan uzaklaşmasına ve mahrûmiyetine sebep olur. Bekara sûresinin 26. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Birçoğunu şaşırtıp, saptırır ve yine onun ile birçoğunu hidâyete erdirir) buyuruldu.

Muhammed Pârisâ hazretleri buyuruyor ki:
“İnsanların çoğu ölüleri dirilteni büyük bildiğinden, Allahü teâlâya yakın olanlar, bunu yapmak istemeyip, ölü rûhları diriltmişler, talebenin ölü kalblerini diriltmeye çalışmışlardır. Doğrusu da, kalbleri, rûhları diriltmek yanında, ölüleri diriltmenin hiç kıymeti yoktur. Hattâ abes, yani faydasız şeyle vakit kaybetmek olur. Çünkü ölüyü diriltmek ona birkaç günlük ömür kazandırır. Kalblerin diriltilmesi ise, sonsuz hayâta kavuşturur.”

Netice olarak, kerâmet sâhibi olmayı değil, Allahü teâlâya yakınlığı tercih eden o büyükleri, yalancılardan ayıran farkların en büyüğü, her sözlerinin, hareketlerinin İslâmiyete uygun olması, yanlarında bulunanların kalblerinde, Allahü teâlânın korkusu ve sevgisi hâsıl olması, başka şeylerden soğumalarıdır. Evliyâ ile münâsebeti olanlarda, bu alâmetler hâsıl olur. Münâsebetleri olmayanlar, zâten her şeyden mahrûmdur.

Comments are closed.