Ömer Ziyâeddîn Dağıstânî

Ömer Ziyâeddîn Dağıstânî hazretleri, son devir Osmanlı âlim ve velîlerindendir. 1849 (H.1266) senesinde Dağıstan’da doğdu. 1921 (H.1339) senesinde vefât etti. Kabri, İstanbul’da Süleymâniye Câmii hazîresindedir. Gençliğinde Şeyh Şâmil’in ve onun oğlu Gâzi Mehmed Paşanın maiyetinde Ruslara karşı senelerce cihâd etti. Sonra İstanbul’a gidip tahsîlini yaptı. Hocası Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleridir…
Ömer Ziyâeddîn Dağıstânî hazretleri, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Büyük üstadımız, İmâm-ı Rabbânî hazretleri, ikinci cildin 60. mektûbunda buyuruyor ki: Merhametli kardeşim! İmâmlık, ya’nî halîfelik bilgisi, dînimizin lüzûmlu [zarûrî] bilgilerinden değildir. Yanî (Üsûl-i din)den değildir. (Fürû’-i din)dendir. Zarûrî lâzım olan, yanî (Zarûriyyât-i din) başkadır. Onlar, (İ’tikâd) ve (Amel) bilgileridir. Yanî, her şeyden önce, inanılacak bilgileri ve yapılacak vazîfeleri öğrenmek lâzımdır. Zarûrî bilgilerden birincisine (Kelâm ilmi), ikincisine (Fıkh ilmi) denir. Zarûrî lâzım olanları bırakıp, (Fudûl)lerle uğraşmak, kıymetli ömrü, fâidesiz şeylere harc etmek olur. Hadîs-i şerîfte, (Allahü teâlânın, bir kulunu sevmemesinin alâmeti, onun mâ-lâ-ya’nî ile vakit geçirmesidir) buyuruldu. Halîfelerle uğraşmak, zarûriyyât-i dinden ve üsûl-i dinden olsaydı, Allahü teâlâ, Resûlullahın vefâtından sonra kimin halîfe olacağını Kur’ân-ı kerîmde açık olarak bildirirdi. Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” da, belli birinin halîfe olmasını emrederdi. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde, bu işe ehemmiyyet verilmediği için, halîfeler üzerinde durmanın, üsûl-i dinden olmayıp, fudûl-i dinden olduğu anlaşılmaktadır.

İ’TİKÂD DÜZGÜN OLMAZSA!
Mâ-lâ-ya’nî ile vakit geçirenler, fudûl ile uğraşsınlar. Zarûriyyât-ı dinden olan bilgiler o kadar çoktur ki, insan fudûl ile uğraşmaya vakit bulamaz. Her şeyden önce, i’tikâdı düzeltmek lâzımdır. Peygamberimizin “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” Allahü teâlâdan getirdiği bilgilerden zarûret ve tevâtür yolu ile bizlere gelmiş olanları öğrenip inanmalıyız! Böylece, haşra [yanî, hesâb yerinde toplanmaya] ve neşre [yanî, hesaptan sonra, Cennete veyâ Cehenneme dağılmaya] ve sonsuz azaplara ve sevaplara ve bunlar gibi bilgilerin doğru olduklarına ve hiç şübhe olmadığına inanmak lâzımdır. Bunlara i’tikâd olmazsa, kıyâmette kurtuluş olamaz…

Comments are closed.