Ona tam tâbi olmak için

Abdülvehhâb Buhârî hazretleri Hindistan’da yaşayan evliyânın büyüklerindendir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 932 (m. 1526)’de Delhî’de vefât etti.

Hindistan’daki Mültan’da, Seyyid Sadreddîn Buhârî’den naklî ve manevî ilimleri tahsil edip, yüksek derecelere kavuştu. Seyyid Sadreddîn Buhârî’den ilk olarak şu sözleri duydu:

“Dünyâda iki büyük nimet vardır. Bunlar, bütün nimetlerden üstündür, lâkin insanlar bu iki nimetin kıymetini bilmiyorlar. Onlara kavuşmaktan gâfil bulunuyorlar.

Birincisi; iki cihanın efendisi Muhammed aleyhisselâmın mübârek vücûdunun, Medîne-i münevverede bulunmasıdır, ikincisi ise; Kur’ân-ı kerîmdir. Hak teâlâ, onunla söylüyor ve insanlar bundan gâfillerdir.”

O, bu sözleri duyunca, hocasının huzûrundan kalkıp, Medîne-i münevvereye gitmek için izin istedi ve Resûlullah efendimizi ziyâret yolunu tuttu. Bu saadetle şereflenip, tekrar memleketine döndü ve hocası ona icazet vererek talebe yetiştirmeye mezun etti.
Abdülvehhâb-ı Buhârî hazretleri, hâl ve muhabbet ehlinden idi. Tasavvufun yüksek derecelerine kavuşmuştu. Bir tefsîri vardır. Kur’ân-ı kerîmin tamâmına yakınını, Resûlullah efendimizin medhi ve zikri ile tefsîr etmiştir. Orada aşk-ı ilâhî inceliklerinden ve muhabbetullah sırlarından çok şeyleri açıklamıştır. Tefsîrinin bir yerinde; “Ey îmân edenler; namazlarınızda rükû’ ve secde edin. Rabbinize ibâdet edin ve hayır yapın” meâlindeki Hac sûresi 77. âyet-i kerîmesini tefsîr ederken buyurur ki: “En büyük hayır ve iyilik; söz, fiil ve hâlde Resûlullah efendimize uymaktır. Ona tam tâbi olmak için, kâmil bir zâtın sohbetinde bulunmak lâzımdır, öyleleri vardır ki, Allah adamlarından biri ile bir sohbette, marifet ve saadete kavuşur. Kalbinde Allah sevgisi artar ve o zâtın kalbinden kendi kalbine feyz akar.

Bu bir sohbet, onun ömrünü arttırıcı olur. O zâta olan muhabbeti, Allah ve Resûlüne olan muhabbetini arttırır. Hâllerin kalbden kalbe geçişinin hikmetine gelince;

Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmı ülfet, rahmet ve keremle yarattı. Onu kendi ahlâkıyla ahlâklandırdı. Bu ahlâktan biri ‘şevk’tir. Resûlullah efendimiz, Allahü teâlâdan bildirerek buyurdu ki: “Ebrârın beni görme şevki uzadı. Benim onları görme şevkim daha kuvvetlidir.”

Comments are closed.