“Onu düşünün, yeter!”

“Onu düşünün, yeter!”



Seyyid Emîr Külâl hazretlerinin zamanında genç bir âlim; bir yerde sohbet ediyor, cemaat da kendisini dinliyordu.

Bir ara onlara;

“Bu zamanda kerâmet ehli velîler kalmadı. Olsaydı, huzûrunda diz çöküp istifâde ederdik” dedi.

Cemaatte biri vardı.

Müsaade istedi ve;

“Bugün öyle büyük bir velî var ki onun feyiz ve bereketleri bütün cihânı sarmıştır” dedi.

O âlim merakla sordu:

“Nerede bu zât, söyle de gidip ayağına yüz sürelim.”

O kimse de;

“O, benim üstadım Seyyid Emîr Külâl hazretleridir. Onu görmeyi istiyorsanız O da sizi görmek ister” dedi.

Âlim sordu:

“Onu görmek için ne yapalım?”

“Onu düşünün kâfi.”

Âlim gözlerini kapattı.

Ve düşündü bu zâtı.

Gözlerini açınca, bütün cemaat ayağa kalktılar birden…

Zîra büyük velî girmişti içeri.

O âlim onu bir gördü.

Hemence âşık oldu.

Seyyid Emîr Külâl, o âlime; “Kardeşim! Sizin içinizdeki bu muhabbet, bu arzu, bizi çekip buraya getirdi” buyurdu.

Genç âlim;

“Efendim, talebeniz olmayı cân-ü gönülden istiyorum, lütfen kabul buyurunuz” dedi.

Büyük velî;

“Seni evlâtlığa kabul ettik” buyurdu.

Ardından bir “nazar” etti, tasavvufta ne kadar makam varsa hepsini bir anda geçirtip bitirdi işini…