Onu öldüreceğiz!

Ebû Cehil kâfiri, Resûlullah Efendimiz hakkında, yandaşlarına; “Tek çâremiz var arkadaşlar! Onu öldüreceğiz!” diyerek, son noktayı koydu. Öbürleri hiç beklemiyordu böyle bir şey. Şaşırıp, hayretle;
“Öldürmek mi?” dediler.
Ebû Cehil;
“Evet arkadaşlar. Çünkü o, tanrılarımızı kötülüyor, dînimize bâtıl diyor, ecdâdımızın Cehennemde olduğunu söylüyor. Onu öldürmemiz şart oldu. Kim bu işi yaparsa, ona mükâfât var” dedi.
Sordular:
“Nasıl bir mükâfât?”
Dedi ki:
“Yüz kızıl tüylü deve, ayrıca altın gümüş, daha neler var neler. Servete boğacağım o bahadırı”.
O sözünü bitirince, derin bir sükût kapladı ortalığı. Herkes birbirinin yüzüne baktı. Peygamberi öldürmek, fevkalâde riskli ve cesâret işiydi.
Çünkü Onun ölümüyle Kureyş ikiye bölünecek, kan dâvâları başlayacaktı. Herkes bunları düşünüyordu ki, biri fırladı ayağa ve
“O dediğin işi, ancak Hattâboğlu yapar!” diye kükredi.
Bütün gözler ona çevrildi bir anda. Ve hayranlıkla bakıp;
“Yaşa yâ Ömer! Bu işi ancak sen becerirsin!” diyerek tasdîk ettiler kendisini.
Ve bir alkış tufanıdır koptu. Ömer’in câhiliyet damarı kabarmıştı iyice. Kılıcını kavradığı gibi düştü yollara. Öbürleri, yüksek sesle;
“Haydi Hattâboğlu, görelim seni! Öldürmeden geri dönme!” diyerek, destek verdiler.
Ömer, pür hiddet yola koyulmuştu.
Allahın Resûlünü bulacak ve öldürecekti gûya. Henüz bir sokak gitmişti ki, Nu’aym bin Abdullah ile karşılaştı köşe başında. (Devamı yarın.)

Comments are closed.