“Onun ekmeğini yiyorsunuz”

“Onun ekmeğini yiyorsunuz”



“Bu çok büyük bir kimse. O bu dünya insanı değil. Neye kavuşmuşsanız bunun sayesindedir…”

 

Ben Anadolu’nun bağrında hayat sürmüş bir ailenin çocuğuyum. Babamın ömrü, çilelerle geçmiş, yoksulluğun potasında yoğrulmuş. Gün gelmiş aç yatmış, gün gelmiş kuru ekmek soğan yemiş. Ne var ki hiçbir zaman hâlinden şikâyet etmemiş, hayata hep iyi gözlerle bakmış.

Alnında hayatın yorgun çilelerin izleri açıkça görülürdü. Babam hiçbir zaman lüzumsuz konuşmaz, yerine göre konuşurdu. Bilâistisna (istisnasız) herkes kendisini çok severdi. O da kimin bir sıkıntısı olsa ona koşar, elindeki bir lokmayı da gerektiğinde ona verir, onların derdiyle dertlenirdi. Bundan büyük bir zevk alırdı.

Bir gün telefonum çaldı. Arayan babamdı. Sesi ta derinlerden geliyor, bir şey sormak istiyordu. Bu durum içime dert oldu. Gözyaşına boğuldum. Her ne pahasına olursa olsun, yanına gitmeliydim. Hastaneye gittik, tahlillerden sonra “Oğlum doktor, böbreklerinin her ikisi de iflas etmiş, kalp gitmiş, ciğerler mahvolmuş” diyor; fakat Allaha şükürler olsun, hiçbir ağrım yok” diyor, metanetini koruyordu.

Bizler kaza ve kadere inanan insanlarız. Soğukkanlılıkla kendisini teselli ettim. “Baba seni nereye gitmek istiyorsan oraya götüreyim, kafan açılsın” dedim.

“Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesine götür, asfaltını biz döktük, çok hatıram var” dedi. Götürdüm, bir “aahh” çekti; orada beraber çalıştığı ahirete göçen arkadaşlarından bahsetti. “İşte şurada kaza yaptık. Öldürmeyen Allah öldürmez ya. O zaman ölebilirdik. Hatta öldü diye salamızı bile okutmuşlar” dedi. Eski hatıralarını yâd etti.

Benim İstanbul’a dönme vaktim gelmişti artık. Helalleşerek yola çıkacaktım. Yattığı yerden kalkıp, iki dizlerinin üzerine oturarak:

“Bak oğlum! Ölüm de bu ayrılığa benzer. İşte geldin gidiyorsun. Beni çok memnun ettin…” Duvarda asılı olan merhum Enver Ağabeyin resmini göstererek, “Bu çok büyük bir kimse. O bu dünya insanı değil. Neye kavuşmuşsanız bunun sayesindedir. Onun ekmeğini yiyorsunuz. Sakın ona ihanet edenlerden olma! Ben sana bütün haklarımı helal ediyorum. Allah yolunu ve bahtını açık etsin, güle güle git yavrum” dedi. Gözyaşlarını sildi. Beynimde fırtınalar kopuyordu. İstanbul’a geldim ama nasıl bir duygu atmosferindeyim gelip bir de bana sorun…

Aradan birkaç gün geçmişti ki, bir haber geldi. Yoğun bakıma kaldırıldığını söylediler… DEVAMI YARIN