Önünden geçmediğim semt

13 senedir veznedarlık yapıyorum… İşimiz parayla… Haliyle fatura için gelen insanlarla.
Uzun süre görev yaptığım vezneden ummadığım anda tayinim çıkınca çok üzülmüştüm.
İnsan alıştığı ortamı terk ederken zorlanıyormuş meğer… Ama benim üzüntüm bu değil şehrin en vukuatı bol bir bölgesine tayin edilmiştim.
Gasp mı dersiniz, dolandırıcılık mı? Uyuşturucu, adam yaralama gibi vakaların kol gezdiği bir semt… Yani şuuraltımızda uzak durulması lazım gelen yer olarak biliyorduk…
“Ben burada çalışmak zorunda olmasam önünden geçmem o semtin” diye dert yanıyordum kayınpedere. O da:
“Vaki olanda hayır vardır. Kim bilir nasıl hayırlı insanlarla tanışıp alışacaksın” diye beni cesaretlendirmeye çalışıyordu. Ben ön yargım sebebiyle burada çalışmayı bir türlü kabullenemezken o yine bir başka açıdan teselli vermeye çalışıyordu:
“Öyle düşünme. Sadece sabırla olayların akışına bırak kendini”
“Peki” diyorum ama zorlamayla dediğimi ben bile anlıyorum..
Ve işte ilk gün…
Yaşadıklarım dehşet verici… Veznenin kapısını açarken ben kilidi almak için yere eğildiğimde arkamdan yarı çıplak bir adam yalın ayak kaçıyor… Arkasında bir polis, bir eliyle kepini rüzgâra kaptırmamak için tutmaya çalışırken bir elinde silah “dur kaçma!” diye bağırıyor.
Kendimi vezneye zor atıyorum. Sonra öğreniyorum birini bıçaklayan şahıs üzerindeki kanlı giysileri sıyırıp atmış. Polis de peşinde yakalamaya çalışıyor…
İşte ilk gün tecrübem…
Bunları kayınpederime anlatınca ne dese beğenirsiniz:
“Sen orada bulunmasan bu işi kim yapacak? Elbet iyi insanlar da vardır oralarda…” Sonra 3. cilt 15. Mektubunu hatırlatarak İmamı Rabbani Hazretlerinin kapatıldığı kaleyi (Guwalyar) medreseye çevirip, ipten kazıktan dönme mahkûmları da halkaya kattığını hatırlattı.
Bu mektubu okuyunca benim de sıkıntım kalmamıştı. Beni oraya Allahü tealanın gönderdiğini ve şikâyetimin bir bakıma Allahü teâlâyı şikâyet olabileceğini hatırımdan çıkarmadım. Bu şekilde tam beş sene orada sabırla çalıştım.
Kayınpederim bir akşam samimi olarak dedi ki: “Seni kırmayacak bir arkadaşın var ise orta sayfasında dini yazıların anlatıldığı bu gazeteyi teklif et.”
“Peki” diyen kazanır diye de ilave etti.
Bu konuşmanın üstünden 3 sene geçti… Şimdi mi? Çok şükür kimi sabah çorba içerken Tanju Ağabeyin yanında, öğle yemeğinde köfte yerken Ersin Ağabeyin yanında, kimi akşam mesai bitince hamamcı Burhan Ağabeyin yanında ter atıp çay içerken hep gazetenin orta sayfasını okuyoruz…
                Rumuz: “Veznedar”-İstanbul

Comments are closed.