Osman Hârûnî hazretleri

Osman Hârûnî, Hindistan’ın büyük velîlerindendir. On ikinci yüzyılda yaşadı. İran’ın Nişâbur şehrine bağlı Hârûn isimli beldede 1116 (H.510) senesinde doğdu. 1220 (H.617) senesinde, hac için gittiği Mekke-i mükerremede vefât etti…
Osman Hârûnî, Hâce Hacı Şerîf Zendenî’den edep ve ilim öğrendi. Osman Hârûnî, ilk defâ hocasının huzûruna gelip tövbe edince, hocası ona; “Şu dört şeyi terk etmelisin: 1) Dünyâyı ve dünyâ ehlini, 2) Arzularını ve hırslarını, 3) Nefsin neyi hatırlayıp isterse onu, 4) Allahü teâlâyı zikretmek için, gece uykuyu…” buyurdu.
Osman Hârûnî hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:
“Muhammed Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), mahbûb-i Rabbil’âlemîndir. Yanî Allahü teâlânın sevgilisidir. Her şeyin en iyisi, sevgiliye verilir. Her Peygamber, kendi zemânında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed “aleyhisselâm” ise, her zamânda, her memlekette, yanî dünyâ yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu, güç bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu medh edecek gücü yoktur. Hiçbir insanın, Onu tenkîd edecek iktidârı yoktur. Allahü teâlâ, (Sen olmasaydın, gökleri yaratmazdım!) buyurdu.

TAM TABİ OLMAK İÇİN
Muhammed aleyhissalâtü vesselâma tâm ve kusûrsuz tâbi olabilmek için, Onu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir. Muhabbete müdâhene, yanî gevşeklik sığmaz. Âşıklar, sevgililerinin dîvânesi olup, onlara aykırı bir şey yapamaz. Aykırı gidenlerle uyuşamaz. İki zıt şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı îcâb eder.
Bu dünyâ nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Âhırette ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyâda iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayât, eğer dünyâ ve âhıretin en kıymetli insanı olan, Muhammed aleyhisselâma tâbi olarak geçirilirse, se’âdet-i ebediyye, sonsuz necât, kurtuluş umulur. Yoksa Ona tâbi olmadıkça, her şey, hiçtir. Ona uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, âhırette ele bir şey geçmez.”

Comments are closed.