Osmanlıca Öztürkçedir

Batılı bir dil bilgininin dediği gibi; “Yeryüzünde hiçbir dil Türkçenin 20. Yüzyılda yaşadığı türden bir katliama maruz kalmadı.” “Dil ve harf devrimi sadece binlerce yıllık bir kültürü harflerinden, kelimelerinden, kitaplarından ve seslerinden mahrum etmedi. Bir toplumun ifade imkânlarını ve özgürlüğünü kısıtlayarak ruh ve anlam dünyasını bozdu.”

Dil ve harf devrimi bu ülkenin yeniden “Cihan Devleti” yani yeniden dünya sahnesine süper güç olarak çıkmasını önledi. Ve İslam Dünyasından (emperyalist güçler ve başta İngilizler adına) tecrit etmek için yapıldı.

Uydurma (sentetik) Türkçe, zihnî işlerimizi sekteye uğratarak düşünce yeteneğimizi, akıl yürütme gücümüzü zayıflattı. Sonuçta derinliksiz ifade imkânları fevkalade kısıtlı bir dile mahkûm edildik.

Osmanlı Şam’da Türkçe eğitim yapan “Tıp fakültesi” açmış idi. Şu anda yabancı dillerle eğitim yapan üniversiteler var. Nereden nereye geldik. Devrimlere tepkiyi önlemek için bu tahribatlar, katliamlar, çağdaşlaşmak ve muasır medeniyet ve batılılaşmak maskesi altında yapıldı.
Dil, harf, millî ve dinî değerlerimiz katliama seyirci kalan ilim adamları “Dilsiz Şeytan”dır.

Katledilen dilimiz için Nihat Sami Banarlı şöyle diyor:

“Bu dil bir imparatorluk merkezinde, bir imparatorluk coğrafyasında akıp gelen seslerle ve çok zengin dil değerleriyle meydana gelmiş muhteşem bir dil ve musiki sentezidir.”

Prof. Dr. Orhan Akay harf devrimini şöyle anlatıyor:

“Dil ve harf devriminin amaçlarından biri gelenek ile bağları koparmak olduğundan özleştirme hareketinin hedefinde sadece Arapça ve Farsça kelimeler vardır. Batı dillerinden dilimize geçen kelimelere Türkçe’de karşılıkları olduğu hâlde müdahale edilmedi.”

“Öztürkçe ya da Arıtürkçe” Türk dilinin temeline konmuş dinamit ya da bombadır. Atatürk Türkçe’deki bütün Arapça ve Farsça kelimeleri ayıklayınca ortaya (Öztürkçe) diye bir dil çıkacak sanıyordu. Hiç kimse ona (Paşam) sen bir dil âlimi değilsin. Dünyada öz dil diye bir şey yoktur. Her millet, beraber yaşadıkları milletlerin dillerinden kelimeler almıştır diyemedi. (Yavuz Bülent Bakiler)”