Peygamberimizin eğitimi

Eğitimde işin esâsı, hem kendisine faydalı, hem de âilesine, milletine, vatanına ve devletine, hattâ bütün insanlığa faydalı birer unsur meydâna getirmektir. İşte bu güzel ülkenin bütün vatandaşlarının ana hedefi bu olmalıdır. Bu da, iyi bir eğitim ile mümkün olabilir. Şüphesiz ki, eğitimciler için nümûne-i imtisâl yani örnek insan, ideal eğitimci, bundan 14 asır evvel, tek başına teblîgâta başlayarak 23 sene gibi çok kısa zaman zarfında, târihin bir benzerini görmediği ve kıyâmete kadar da göremeyeceği 150.000 kâmil insânın meydâna gelmesine vesîle olan, asr-ı saâdetin mi’mârı sevgili Peygamberimizdir.

RESÛLULLAH TEŞRÎF ETSEYDİ…
Peygamber Efendimiz bugün dünyâyı teşrîf etseydi neler yapardı?
1- Şek-şüphe yok ki, önce herkesin doğru bir i’tikâda sâhip olması için çalışırdı. Çünkü îmân işin temelidir.
2- Sonra bedenî ve mâlî bütün ibâdetlerini dört-dörtlük yapmalarını arzû ederdi. İnsanlar; âlemlerin ve bütün mahlûkâtın yaratıcısı olan ve bilumûm ni’metleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâ tarafından, ibâdet etmeye, O’na boyun bükmeye, duâ etmeye, sığınmaya ve O’ndan yardım istemeye çağırılmışlardır.
Yine insanlar, en son ve en büyük Peygamber olan Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm) tarafından teblîğ edilmiş olan îmân, ibâdet ve ahlâk esâslarıyla, şeref ve üstünlük sâhibi olmaya, ma’nen ve maddeten yükselmeye, dünyâ ve âhiret saâdetlerine kavuşmaya da’vet edilmişlerdir…
İslâmın 5 şartından 1.’si “Kelime-i Şehâdet”, 2 ve 3.’leri “Namaz” ve “Zekât”, 4 ve 5.’leri ise “Oruç”la “Hac”tır. “Oruç” ve “Namaz” ibâdetleri, bütün İlâhî dînlerde vardı. Kur’ân-ı Kerîm’de, [meselâ Bakara sûresinin 183. âyet-i kerîmesinde] orucun, “geçmiş ümmetlere de farz kılındığı” ifâde buyurulmaktadır. İlk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem’den i’tibâren bütün Peygamberlere (aleyhimüsselâm) ve ümmetlerine oruç farz idi…
Bilindiği gibi, İslâm âlimlerinin kitaplarında, Allahü teâlâya ve Peygamberi’ne îmândan sonra, dînimizde en kıymetli ibâdetin namaz olduğu bildirilmiştir. Namazın ehemmiyetini bildiren âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler pek çoktur. Kur’ân-ı Kerîm’de yüzden fazla yerde, namaz kılma emri tekrar edilmekte, hadîs-i şerîflerde namazın nasıl kılınacağı öğretilmekte ve teşvîk edilmektedir.
Namaz, ibâdetlerin en kıymetlisidir. Namaz kılmak, kulun âcizliğini, Rabbine i’tirâf etmesidir. Yanî Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünerek O’nun karşısında kendi küçüklüğünü anlamaktır. Bunu anlayan kimse hep iyilik yapar; hiç kötülük yapamaz.
Bilindiği üzere, İslâmiyette farz kılınan ibâdetlerin faydası, insanlara yâni o ibâdetleri yapan fertlere, âilelere ve cemiyetleredir. Yoksa Allahü teâlâ, insanların ibâdetlerine muhtaç değildir. İnsan namaz kılmakla, oruç tutmakla hem Allah’a karşı kulluk vazîfesini yapmış, hem de kalbini her türlü kötülüklerden temizlemiş olur. Çünkü namaz ve oruç insanı rûhen yükseltir ve kötülüklerden alıkoyar.

BÜTÜN MAHLÛKÂTA ŞEFKAT
Aynı şekilde, Allah’ın emrettiği gibi malının zekâtını vermek ve muhtaçlara yardım etmekle de hem Allah’a karşı kulluk, hem de insanlara karşı insanî vazife yapılmış olur.
3- Yine Sevgili Peygamberimiz bugün dünyâyı şereflendirseydi neler yapardı? Bütün mahlûkâta şefkat edilmesini isterdi. Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (aleyhis-salâtü ves-selâm) bakın bu konuda ne buyuruyorlar?
“İslâmiyet, Allah’ın emirlerine ta’zîmde bulunmak, yaratılmışlara şefkat etmektir”, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”, “Büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize de şefkat etmeyen bizden değildir”, “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır”, “Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir” buyurarak, insanları her mahlûka karşı şefkat ve merhamet etmeye, dâimâ hayır işlemeye, insanlara da faydalı olmaya yöneltmiştir.
4- Yine Sevgili Peygamberimiz, herkesin güzel ahlâka sâhip olmasını isterdi. Hazret-i Muhammed aleyhisselâm, “Ben, iyi huyları tamâmlamak, yerleştirmek için gönderildim” buyurmuştur.
“O’nun şahsında, Allah’ı ve Âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça hâtırlayanlar için güzel edeb ve ahlâk nümûneleri vardır” (Ahzâb, 21) âyet-i kerîmesi, Muhammed aleyhisselâmın “üsve-i hasene” [nümûne-i imtisâl=en güzel örnek] olduğunu ne güzel ifâde etmektedir?