Ramazan ayının fazîleti ve orucun faydaları

Bugünkü makâlemize, Sevgili Peygamberimizin [dünkü makâlemizde de zikrettiğimiz] “Sahîh-i Buhârî”de geçen çok önemli bir hadîs-i şerîfleriyle başlayalım: “Ramazân orucunu farz bilip sevâb bekleyerek oruç tutanların günâhları affolur.”
Resûlullah Efendimiz (aleyhisselâm), ramazân ayı hakkında buyurdular ki:
“Ramazân ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytânlar zincire bağlanır.”
“Ramazân, bereket ayıdır. Allah bu ayda, günâhları bağışlar, duâları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrûm kalır.” [Taberânî]
Yine bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
“Ramazân orucu farz, terâvîh namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibâdetle geçirenin günâhları affolur.” [Nesâî]
Ramazân-ı şerîfte, oruç tutmak çok sevâptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günâhtır. Hadîs-i şerîfte, “Ramazân ayında, özürsüz, bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, ramazândaki o bir günkü sevâba kavuşamaz” (Tirmizî) buyuruldu. Tabîî ki dînî bir mazeret varsa, oruç tutmamak günâh olmaz.
İdrâkiyle şereflendiğimiz mübârek ramazân ayına hürmet etmek lâzımdır. Çünkü Peygamber Efendimiz [daha önceki bir makâlemizde de zikrettiğimiz gibi]:
“Dikkatli olun. Ramazân ayındaki sevâp ve günâhlar katlarıyla yazılır. Ramazânda çok namaz kılınız. Çok Kur’ân-ı kerîm okuyunuz. Çünkü ramazân ayında okunan Kur’ân-ı kerîmin her bir harfi için, Cenâb-ı Hak, Cennet bahçelerinden bir bahçe ihsân eder” buyurmuşlardır.
Bilindiği üzere, orucun fert bakımından pek çok faydasının yanında, toplumun huzûruna sağladığı çok önemli sosyal faydaları da vardır. Oruç, insanların şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar. Ramazân ayının manevî atmosferi içinde, farz olan zekâtın dışındaki her türlü sadaka ve maddî yardımlaşmanın da zenginleştirdiği bir ihsân ortamında, nice bunalmış insanların sıkıntı ve problemlerine çözüm ve râhatlık sağlandığı herkesin bildiği bir gerçektir.
Hayâtında açlık nedir bilmeyen bir insan, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayamaz. Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzât tatmış olduğundan, yokluk içinde kıvranan fakîrlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakîrlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzûr ve mutluluğuna katkıda bulunur.
Dînimiz, bütün Müslümânları tek bir vücût gibi kabûl etmiş, Müslümânların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir. Peygamberimizin, “Yanı başında komşusu aç olduğu hâlde tok yaşayan, kâmil mü’min değildir” anlamındaki hadîs-i şerîfi, konunun önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

CÖMERTLİĞİN ZİRVESİ…
Ramazân ayında, Sevgili Peygamberimizin cömertliği zirveye, doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı. Peygamberimizin mübârek hanımı Hazret-i Âişe vâlidemiz diyor ki: “Allahü teâlânın Resûlü, üç gün peş peşe karnını doyurmamıştır; isteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercîh ederdi.”
Hazret-i Ömer’in halîfeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), “ihtiyaç sahipleri bize gelsin” diye halka duyuru yapmış; kendisi de, Müslümânlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytinyağından başka katık yemeyeceğine dâir yemîn etmişti.
Az evvel ifâde ettiğimiz gibi, ibâdetlerin faydaları sadece fertlerle sınırlı değildir. Bazı ibâdetler toplum âhengini, düzenini önemli ölçüde etkiler. İşte oruçta bu özellik çok bâriz, belirgin bir şekilde gözlemlenir.