Resûlullahın hükmüne râzı olmayan münâfık!

Resûlullahın hükmüne râzı olmayan münâfık!



Bir münâfık ile bir Yahûdi, bir hususta anlaşamadı. Yahûdi davayı hâlletmek için, Resûlullah Efendimize; münâfık da Yahûdilerin reîsi Ka’b bin Eşref’e gitmek istedi!

 

 

Rivâyet edilir ki, bir perşembe gecesi, Habîb-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem”, Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hakkında “Yâ Rabbî! Şu iki kişiden hangisi sana sevgili ise dîn-i islâmı onun ile azîz eyle. Ömer bin Hattâb veyâ [Kıyamete kadar “Ebû Cehil” olarak anılacak olan] Amr bin Hişâm” diye duâ etti. Duâsı kabul oldu ve Ömer bin Hattab, iman ederek “Hazreti Ömer” oldu…  

Resûl-i ekrem efendimiz Hazret-i Ömer’den onüç yaş büyüktür. Vâlideleri Halîme’dir. Ebû Cehil’in kız kardeşidir ve Hîşam’ın kızıdır. Otuziki yaşında İslâma geldi. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” îmâna geldiğinde, meşhur rivâyet üzere müminler, ricâlden [erkeklerden] otuzdokuz kişiydiler. Onunla kırk oldular. O gün bu âyet-i kerîme nâzil oldu: 

(Ey Peygamberim “aleyhisselâm”! Sana yardımcı olarak Allahü teâlâ ve müminlerden sana tâbi olanlar yetişir.) [Enfâl-64]

Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” Hazret-i Ömer’e, “Fârûk” lakabını vermişlerdi. Sebebi şu idi ki; “hakkı bâtıldan ayırdı.” Dîn-i islâmı kabul etti. Din onlar ile kuvvet buldu…

“Fârûk” lakabı almasına bir başka sebep de şudur:

Bir münâfık ile bir Yahûdi, bir hususta anlaşamadı. Yahûdi davayı hâlletmek için, Sultân-ı Enbiyâ hazretlerinin meclis-i şerîflerine gelmek istedi. Münâfık da Yahûdilerin reîsi Ka’b bin Eşref’e gitmek istedi. Sonunda, Resûlullahın katına geldiler. Davâyı Yahûdi’ye hüküm buyurdular. Münâfık o hükme râzı olmayıp, Hazret-i Ömer’in huzuruna davâyı halletmesi için geldiler. Yahûdi, hadiseyi ve davayı Resûlullah efendimize arzettiklerini ve Resûlullahın kendisinin lehine hüküm eylediğini, münâfığın ise buna razı olmadığını anlattı. Hazret-i Ömer o münâfıktan, anlaşmazlığı sual buyurdular ki, bu Yahûdi’nin anlattığı gibi midir? Münâfık, “Evet, öyledir. Ama ben Peygamberin hükmüne râzı olmayıp, geldim ki, sen hüküm edesin” dedi. Hazret-i Ömer buyurdu ki: “Siz yerinizde durunuz. Gelip, sizin için hükmedeceğim!” 

Varıp, evlerinden kılıncını alıp geldi ve münâfığın boynunu vurdu. Buyurdu ki: “Allahü teâlânın ve Resûlünün hükmüne râzı olmayan kimseye ben böyle hükmeylerim!” 

O vakit, Cebrâîl (aleyhissalâtü vesselâm) âyet ile gelip, Hazret-i Ömer’e “hak ile bâtıl arasını ayırt etti” demek olan “Fârûk” lakabı verildi. 

Âyet-i kerîme meâlen şöyledir: (Şu kimseleri görmez misin, sana ve senden öncekilere indirilen kitaplara inandıklarını zannederler. Muhâkeme olunmak için tâgûta [Ka’b bin Eşref’e] gitmek isterler…) [Nisâ-59]

Comments are closed.