Resûlullah’ın mirasçısı olan âlimler…

Resûlullah’ın mirasçısı olan âlimler…



Resûlullah efendimiz “Ümmetimin âlimleri, İsrâiloğullarının Peygamberleri gibidir” buyurdu.

 

Şeyhoğlu Mustafa Sadreddîn Kütahya’da yetişen âlimlerdendir. 741 (m. 1340)’da Kütahya’da doğdu. 803 (m. 1400)’de vefât etti. “Kenz-ül-küberâ” isimli eserinden bazı kısımlar:

Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Ümmetimin âlimleri, İsrâiloğullarının Peygamberleri gibidir” buyurdu. Bilin ki, ilim, Hakka yakınlığa, Hakkı tanımaya vesile olur. İlim, Hakkın sıfatıdır. İlmin şefaatiyle nice yüksek derecelere kavuşulur. Ancak ilim ile korku beraber olmalıdır. Zîrâ, ilmin başı, Allahü teâlâdan korkmaktır. Hakîkî âlim, yaradanından korkandır. Kimin ilmi artarsa, Allahü teâlâdan korkusu da ilmi nisbetinde artar. Nitekim Resûlullah efendimiz “Sizin Allahü teâlâyı en iyi bileniniz, O’ndan en çok korkanınızdır” buyurmuştur.

Peygamberler (aleyhimüsselam) iki türlü ilim miras bıraktılar. Biri zâhir ilmi ve biri de bâtın yani kalp ilmidir. Zâhir ilmi, Resûlullah efendimizin söz ve işlerinden, Sahâbe-i kirâm aleyhimürrıdvan efendilerimizin bildirdikleridir. Tabiîn ve mezheb imamları da, onlardan aldıkları ilme uydular, o ilmi okuyup öğrendiler, öğrendikleri ile amel ettiler. O mübârek kimselerin yolunda gittiler.

Bilin ki, âlimler üç çeşittir: Biri, ilm-i zâhir ile âlimdir. İkincisi, ilm-i bâtın ile âlimdir. Üçüncüsü ilm-i zâhir ve ilm-i bâtın ile âlimdir. Hem ilm-i zâhirde, hem de ilm-i bâtında âlim olanlar nâdirdir. Her asırda bunlardan beş tane bulunsa çok gelir. Onların bir tanesinin bereketi, şarka ve garba yetişir. Hele zamanın kutbu olanlar sayesinde, âlemde bulunanlar, onun himmetine sığınmakla emîn olurlar. İşte böyle âlimlerle Resûlullah efendimiz övünmüş ve; “Ümmetimin âlimleri, İsrailoğullarının Peygamberleri gibidir” buyurmuştur. İşte Resûlullah efendimizin mirasçıları bu âlimlerdir.

Zâhir ulemâsı ise üç kısımdır: Müftîler, vâizler ve kadılar… Müftîler: Firâset ehli, nazar ehli ve fetvâ ehli kimselerdir. Onlar da iki kısımdır: Birinci kısmı gönül ve dil ilmini bilir. Fetvâ verirken Allahü teâlâdan çok korkarlar. Tahsil ettikleri ilmi halka öğretirler. Âhirette kurtuluşları ve derecelerinin yükselmesi için dünyâ malına iltifât etmezler, Allahü teâlânın gönderdiği rızka kanâat ederler. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyetle afiyettedirler. Bunlar, Allahü teâlânın has kullarıdır. Nitekim Allahü teâlâ, Fâtır sûresi yirmisekizinci âyet-i kerîmede meâlen; “Allahü teâlâdan kulları içinde, ancak âlimler korkar” buyurmuştur.