Riyâ ve gösteriş

Riyâ ve gösteriş



Evliyânın büyüklerinden Abdullah-i Mürteiş hazretleri, 328 (m. 939) da Bağdat’ta vefât etti.

Bu zât, her velî gibi riyâ ve gösterişten hiç hoşlanmazdı.

Bir ramazan günü idi.

Îtikâfa girdi bir câmide.

Orada ibâdet edecekti.

Fakat ikinci günde îtikâfı bırakıp, dışarı çıktı.

Bir daha da gitmedi.

Yakınları onu görüp;

“Siz îtikâfa girmiştiniz efendim. Niçin yarıda bırakıp çıktınız?” diye sordular.

Büyük zât;

“Câmide ibâdet yapanların gösteriş ve riyâ yaptıklarını görünce çıktım” buyurdu.

Ve ekledi:

“Hâlbuki ibâdet, Allah için yapılır. İnsanlara gösteriş olursa, o ibâdetin hiç kıymeti olmaz.”

● ● ●

Bâzı sevdikleri;

“Efendim, Müslüman nasıl olur?” diye sordular bu zâta.

Büyük velî, cevâben;

“Müslüman; güleryüzlü, tatlı sözlü olur. Güler yüz ve tatlı sözün, dînimizin yayılmasında mühim yeri vardır. Zîra böyle olmayan insanlar, dînimize pek faydalı olamazlar” buyurdu.

● ● ●

Bir gün de sevdikleri;

“Efendim, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdet nedir?” diye sordular.

Cevabında;

“Allahü teâlânın en sevdiği ibâdet, Müslümanların birbirini sevmesidir ki, bu haslet, îmânın da şartıdır zâten” buyurdu.