Rükneddîn-i Çeştî

Rükneddîn-i Çeştî hazretleri, Hindistan’ın meşhur velîlerindendir. İmâm-ı Rabbânî’nin babası Abdülehad’ın hocasıdır. Evliyânın meşhûrlarından Şeyh Abdülkuddûs’ün ikinci oğlu ve tasavvufta halîfesidir. Babasından sonra irşâd makâmına geçmişti. Çok kitap yazdı. Mecz-ül-Bahreyn adlı eseri, din ve yakîn ilmindeki sırlar hakkındadır. Mektûbât adlı eseri de çok bereketlidir. 1546 (H.953) senesinde vefât etti.
Bu mübarek zat, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Biliniz ki, sevilen, sevenin gözünde, hattâ aslında, her zamân ve her hâlinde sevgilidir. İncitirse de sevilir. İyilik ederse de sevilir. Sevmek ni’meti ile şereflenenlerin, sevmenin tadını alanların çoğu, sevgilinin iyiliklerine kavuşunca, sevgileri artar. Yâhud incitmesinde de, iyiliğinde de, sevgileri değişmez. Hâlbuki, sevenler içinde pek azı vardır ki, sevgilinin incitmesi, sevgilerini artırır. Bu en kıymetli ni’mete kavuşmak için, sevgiliye hüsn-i zan etmek lâzımdır. Hattâ, sevgili, bıçağını, sevenin boğazına dayasa ve her uzvunu parça parça etse, seven, bunun kendi için hayırlı olduğunu bilmeli, bunu büyük iyilik ve saâdet görmelidir. İşte, böyle hüsn-i zan ele geçerse, sevgilinin hiçbir hareketi çirkin gelmez ve (Muhabbet-i zâtiyye) ile şereflenir. Yalnız Zât-ı ilâhiyyeyi sevmek, Habîb-i Rabbil’âlemîne “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” mahsûstur. Böyle sevmekle şereflenenlere, sevgilinin verdiği elemler, iyiliklerinden dahâ çok lezzet verir ve ferâhlandırır. Sanıyorum ki, bu makâm, rızâ makâmından dahâ üstündür. Çünki, rızâ makâmında olan, sevgilinin yaptığı elemi çirkin görmez. Bu makâmda ise, elemden lezzet almaktadır. Mahbûbun cefâsı artdıkça, sevenin ferâhı ve sevinci artmaktadır. Bu ikisi birbirine benzer mi?

HAMD ETMENİN KIYMETİ!
Sevgili, sevenin gözünde, belki aslında, her zamân ve her hâlde, sevgili olduğu için, sevenin gözünde, belki aslında mahbûb olur. Her zamân ve her hareketinde medhedilir, hamd olunur. Seven, onun elemini de, ni’metini de, hep medh eder. Bunun için, sâdık olan âşıkların, (Elhamdülillâhi Rabbil’âlemîn alâ küll-i hâl) demeleri doğru olur. Sıkıntılı ve neş’eli zamânlarında hep hamd eden, hâmidlerden olur. Hamd etmenin, şükretmekten dahâ kıymetli olmasının sebebi belki de budur…