Sabırsız îmân ve amel olmaz

Allahü teâlânın varlığına, gönderdiği Peygamberlerine îmân etmek ve emredilen bir farzı yapmak yahut bir günahtan kaçınmak, sabırsız ele geçmez. Çünkü, Peygamber efendimize;
-Îmân nedir? diye sorulduğunda;
-Sabırdır cevabını vermişlerdir.
Seyyid Ahmet Bedevî hazretleri buyuruyor ki:
“Sabır, Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermektir. Onun hükmüne rızâ göstermek ve emrine teslim olmak demek, nîmete kavuştuğunda sevinip ferahlık duyduğu gibi, musîbet ve sıkıntı geldiğinde de aynı sevinç ve ferahlığı duyabilmek demektir. Nitekim Allahü teâlâ, Peygamber efendimize hitâben, Bekara sûresinin 155. âyet-i kerîmesinde meâlen;
(Ey habîbim! Musîbet ve ezâya sabredenlere lütûf ve ihsânlarımı müjdele!) buyuruyor.”
Peygamber efendimiz, büyük taşları kaldırarak kuvvet denemesi yapan bir topluluğa rastlar ve onlara;
-Bu taşı kaldırmaktan daha zorunu bilir misiniz? Bundan daha zorunu size bildireyim mi? diye suâl ederler. Onlar da;
-Bildir yâ Resûlallah cevabını verince;
-Öfkeli bir kimse, öfkesini yener, sonra sabır yolunu tutarsa, sizin en ağır taş kaldırmanızdan daha zor bir işi yapmış olur buyururlar.
Sabrın büyüklüğü ve fazileti sebebiyle Kur’ân-ı kerîmde yetmişten fazla yerde sabır ve sabredenlerin sevâplarının hesapsız verileceği bildiriliyor. Çeşitli âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruluyor ki:
(Elbette sabredenlerle beraberim.)
(Ey müminler, sabır ve namazla, Allahü teâlâdan yardım isteyin! Muhakkak ki Allahü teâlâ, sabredenlerle beraberdir.)
(Ey müminler, itâat edeni, âsiden ayırmak için, sizi, gazâda düşmandan korkmakla, yahut oruç, kıtlık ve açlıkla, zekât ve bir zarar neticesinde malın azalmasıyla, hastalık ve zayıflık gibi beden noksanlarıyla, gök ve yer âfetlerinden meyvelerinizin veya evlâtlarınızın mahvolması ve noksanlığıyla imtihan ederim. Ey Habîbim, sen sabredicilere ikrâmımı müjdele!)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Sabır, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.)
(Mümine gelen her dert, üzüntü, hastalık, eziyet, sıkıntı, günahlarına kefarettir.)
(Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük hayır vardır.)
Sâbit bin Ebî Hamza hazretleri, İmâm-ı Zeynelâbidîn hazretlerinin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Kıyâmet günü, fazîlet sâhipleri kalksın diye çağrılır. İnsanlar arasında bir grup kalkar. Onlara;
-Hadi Cennete giriniz denilir. Onlar Cennete giderken meleklerle karşılaşırlar. Melekler;
-Nereye gidiyorsunuz derler.
-Cennete derler.
-Hesaptan önce mi Cennete giriyorsunuz? derler.
-Evet cevâbını verirler.
-Sizler kimlersiniz? dediklerinde;
-Biz fazîlet ehliyiz derler.
-Sizin fazîletiniz nedir? diye sorarlar. Onlar da;
-Dünyâda bize hakâret edildiğinde tahammül ederdik. Bize zulmedildiğinde sabrederdik ve bize kötülük yapıldığında affederdik derler. Bunun üzerine melekler;
-Hadi Cennete giriniz. Sâlih amel işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir, derler. Sonra;
-Sabır ehli kalksın diye nidâ olunur. Bir grup insan kalkar. Onlara da;
-Hadi Cennete giriniz, denilir. Onlar da meleklerle karşılaşırlar. Melekler onlara da aynı şeyi sorarlar ve onlar;
-Biz sabır ehliyiz dediklerinde;
-Sizin sabrınız ne idi? derler.
-Biz Allahü teâlâya ibâdet etme hususunda zorluklara katlandık. Nefsimize uymayıp, günâhlardan sakındık ve bu hususlarda sabrettik, derler. Melekler onlara da;
-Hadi Cennete girin, sâlih amel işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir, derler.”
Netice olarak sabır, Allahü teâlânın takdirinden râzı olmaktır ve Peygamberlerin hasletlerindendir. Allahü teâlâ, Habîbine sabrı tavsiye etmektedir. Nitekim Ahkâf sûresinin 35. âyetinde meâlen;
(O hâlde ey Resûlüm, kâfirlerin eziyetlerine karşı, ulûl’azm peygamberlerin sabrettikleri gibi sabret ve onlar hakkında azâb için acele etme!) buyurulmaktadır.
Belâlara ve emirleri yapmakta sabretmek, kurtuluşa sebep olan güzel huylardandır. Hazret-i Alinin buyurduğu gibi:
“Sabrın îmândaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Başsız beden olmayacağı gibi, sabırsız îmân da olmaz…”

Comments are closed.