Sadaka-i fıtrın önemi

Hicretin 2. yılında, Müslümanlara bedenî ve mâlî ibâdetlerden bazıları emredildi. Hicretin 2. senesinde Ramazân ayında zekât vermek farz, Zilhicce ayında da, Kurbân kesmek ve Bayram namazı kılmak vâcip oldu.
Bu yılın diğer bir hâdisesi, daha önce Kudüs’e karşı namaz kılınmakta iken, Allahü teâlânın, Kâbe’ye yönelerek namaz kılmayı emretmesi ile kıblenin değişmesi, Müslümanların kıblesinin Kâbe olmasıdır. [Bakara sûresi, 144]
Kıblenin değişmesinden bir ay ve hicretten de 18 ay sonra, Şa’bân ayının 10. günü, Bedir gazâsından da bir ay önce, oruç farz oldu. Yine 2. senenin Ramazân ayında, terâvîh namazı kılınmaya başladı ve sadaka-i fıtır vermek vâcip oldu.
Kezâ bu yılın olaylarından biri de, müdâfaa için cihâda, düşmânla harbe izin verilmesidir. [Bakara sûresi, 190, 192 ve 193; Hac sûresi, 39; Hicr sûresi, 39-41]

SADAKA-İ CÂRİYE…
“Sadaka”: “Allahü teâlânın rızâsını kazanmak niyetiyle ve karşılık beklemeden, muhtâc olanlara hibe edilen mal, para ve her türlü iyilikte bulunma” mânâsına geldiği gibi, “Zekât” ve “Ganîmet” mânâlarında da kullanılmaktadır. Yapıldıktan sonra sevâbı devâm eden hayırlı işlere de, “Sadaka-i Câriye” denilir.
Büyük âlim Seyyid Abdülhakîm Arvâsî: “Sadaka; belâları önler, ömrü uzatır, bedene sıhhat verir, malı arttırır” buyurmuştur. Ayrıca, “Zekât borcu veya başka borcu olanın sadaka vermesi sevâb olmaz, günâh olur” da demiştir.
Evliyânın gözbebeklerinden İmâm-ı Rabbânî de: “Ölüler için duâ ve istiğfâr ederek ve onlar için sadaka vererek, imdâdlarına yetişmek lâzımdır” buyurmuştur.
Sadaka-ı fıtır fakîrlere verilmelidir; sâlih olanlar tercîh edilir. (Dürer)
Sevgili Peygamberimiz, bazı hadîs-i şerîflerinde buyurdular ki:
“Ramazan orucu, gökle yer arasında durur. Sadaka-i fıtr verilince yükselir” [Ebû Hafs], “Sadaka-i fıtr, oruçlunun, uygunsuz sözlerinden meydâna gelen günâhları temizler” [Beyhekî], “Sadaka-i fıtr, zenginlerinize bir tezkiye[temize çıkarma, temizleme]dir. Fakîrleriniz de verirse, Allahü teâlâ onlara daha çoğunu verir” [Ebû Dâvûd] ve “Sadaka-i fıtrı, küçük-büyük, zengin-fakîr herkesin vermesi gerekir” [Ebû Dâvûd]
“Sadaka-i fıtr”a “fitre” veya “fıtra” da denilir. Bir Müslümân, nisâba mâlik değilse, fitre vermesi vâcip olmaz; fakat fakîrin de sadaka-i fıtr vermesi iyidir. Diğer üç mezhepte [Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinde], bir günlük yiyeceği olanın da fıtra vermesi farzdır. (Meârifü’s-sünen)
Hanefî mezhebinde, ihtiyâcı olan eşyâdan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisâbı kadar malı, parası bulunan her hür Müslümânın, Ramazân Bayramının birinci günü sabâhı, tan yeri aydınlanırken, fitre vermesi vâcip olur. (Merâkı’l-felâh, Fethu’l-kadîr, Dâmâd, İbn-i Âbidîn) [Nisâb, 96 gr altın veya bu değerde para, ticâret malı demektir. Hayvânlarda nisâb değişiktir; meselâ koyunda 40, sığırda 30’dur.]
Fıtra ve kurbân nisâbı hesâbına katılacak malın ticâret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da lâzım değildir. (Halbuki zekâtta, elinde bir yıl kalması ve ticâret için olması şarttır.)
Misâfir olan kimse, nisâba mâlik ise fıtra vermesi gerekir. (Uyûnü’l-besâir, Dâmâd)

NE?ZAMAN?VERİLİR?
Bayramın birinci günü sabâh namâzı vakti girdiği ânda, nisâb mikdârı kadar mala mâlik olanın fıtra vermesi vâcib olur. O ândan sonra nisâba kavuşanın fıtra vermesi vâcib olmaz. (Fethu’l-kadîr, Merâkı’l-felâh, İbn-i Âbidîn)
Fıtrayı Ramazân-ı şerîfte de, Ramazândan önce ve bayramdan sonra da vermek câizdir. Fakat bayram namâzından önce verilince, sevâbı daha çok olur. Şâfiîde Ramazândan önce verilemez. Mâlikî ve Hanbelî’de ise bayramdan sonra vermek lâzımdır; bayramdan önce verilmez. (Bedâyi’, Meârifü’s-sünen)
Sadaka-i fıtrın miktarı her yıl değişmez; bu miktarlar kıyâmete kadar hiç değişmez. Fıtra olarak, yâ bizzât yarım sâ’ buğday veya buğday unu veya bir sâ’ arpa veya hurma veya kuru üzüm verilir yahut ta değeri kadar altın veya gümüş verilir. [Bir sâ’ 3.500 gr, yarım sâ’ ölçek de, ihtiyâtlı olarak 1.750 gr’dır.] Buğday, un ve diğerlerini vermek güç olursa, bunların kıymeti kadar, ekmek veya mısır da verilebilir. (Meârifü’s-sünen, Fetâvâ-i Kâdîhân)