Sadrazama damat olan genç!..

Bir
medrese talebesi vardı. Mum ışığında ders çalışıyordu. Gece yarısı kapı
vuruldu. Açıp baktı ki karşısında dünyalar güzeli bir kız duruyordu!

Din
büyükleri buyuruyor ki: “Günâh, Allahü teâlânın emrini yapmamak,
yasaklarından kaçmamak, O’na isyân etmek demektir. Günâhlar, büyük ve
küçük diye ikiye ayrılırsa da, küçük günâhlardan da büyük günâh gibi
kaçınmak hiçbir günâhı küçümsememek lâzımdır. Allahü teâlâ gazabını
günâhlar içinde gizlemiştir. Küçük sanılan bir günâh, gazâbına
sebep olabilir… Bir küçük günâhı yapmamak, bütün cihanın nâfile
ibâdetlerinden daha sevâbdır. Çünkü, nâfile ibâdet farz değildir.
Günâhlardan kaçınmak ise herkese farzdır… Nefse, günahlardan kaçmak,
ibadet yapmaktan daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha
sevaptır…”
***
Abdurrahman bin Muhammed Süleyman
isminde bir genç vardı. Bu delikanlı, bir medrese talebesiyken fırtınalı
bir kış gününde, evinde mum ışığında ders çalışıyordu. Gece yarısı kapı
vuruldu. Açıp baktı ki karşısında dünyalar güzeli bir kız! Yalvaran
gözlerle şöyle dedi:
-Efendim, konağımız yandı. Herkes
kendisini dışarı attı. Ben de nereye gideceğimi şaşırdım, bir tek
burada ışık olduğu için kapınızı çaldım. Beni koruma altına alırsanız,
sabah giderim…
Delikanlı;
-Peki, şuraya geçiniz, dedi ve sabaha kadar rahlenin başında ders çalıştı…
Kızcağız,
arada bir baktı, delikanlı on, on beş dakikada bir elini mumun alevine
tutuyordu. Bir müddet sonra yine aynı hareketleri yaparken gördü…
Sabaha kadar bu hal böyle devam etti. Sabah olunca da kız oradan çıkıp
gitti…
O, sadrazamın kızıydı. Yaşananları babasına bir bir anlattı… Sadrazam; 
-Bu genci bana getirin, dedi. Talebeyi huzura getirdiler. Sadrazam talebeye baktı ki parmakları yanıklar içerisinde. Şöyle sordu:
-Söyle bakalım, elini sabaha kadar niçin ateşe tuttun?
-Efendim,
şeytan ve nefsim, ikisi birden bana saldırıya geçmişlerdi. Ben de
cehennem ateşine yakîn hâsıl olması için elimi mum alevine uzatıyordum.
“Sen daha mum alevine dayanamıyorsun, Cehennem ateşine nasıl
dayanacaksın” diyordum…
Bu durum Sadrazamın çok hoşuna
gitti ve kızının da fikrini alarak onu kendisine damat eyledi. O  genç,
büyük bir âlim oldu, kıymetli eserler yazdı ancak; kitaplarıyla değil “Damat” ismiyle meşhur oldu…