Şehkubâd Şirvânî

Şehkubâd Şirvânî rahmetullahi aleyh, evliyânın büyüklerindendir. 910 (m. 1504) senesinden sonra Azerbaycan’da Şirvan’da vefât etti. Muhammed Rukıyye’nin sohbetlerine devam ederek kemâle erdi. O vefât ettikten sonra, Mevlânâ Rukıyye’nin yerine geçti. Taleberine buyurdu ki:

Tasavvuf yolunun esâsı, devamlı Allahü teâlâyı zikir etmek, hatırlamaktır. Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Allahü teâlâyı her hâlinizle çok anın ki, (dünyâ ve âhiret saadetine kavuşup azâbdan) kurtulabilesiniz” buyurulmaktadır (Cum’a-10). Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede kurtuluşu, çok zikre bağlı kılmıştır. Yani kişinin, istenmeyen kötü hâllerden kurtulup muradına kavuşması, çok zikre bağlıdır. Mu’âz bin Cebel’in (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem); “Cennet ehli, dünyâda zikretmeden geçirdikleri zamanları için pişman olurlar” buyurmuştur. 
Fudayl bin Iyâd hazretleri de şöyle buyurdu: “Allahü teâlâyı zikreden, zikir ile ni’metlenir, sevâb kazanır, günahtan kurtulur.”
Bir mürşid-i kâmile talebe olmak isteyen kimse, dînin emir ve yasaklarına uymak ve tasavvuf yolunun edeblerine riâyet etmek sûretiyle, mürşid-i kâmilin işâret buyurduğu şekilde ibâdet ve tâatle meşgûl olunca, hem nefsini ıslâha, hem de ilâhî ma’rifetlere kavuşur. “Nefsini tanıyan, Rabbini tanır” hadîs-i şerîfi gereğince, cehâletten uzaklaşır, irfan derecelerine ve Rabbine yakınlık makamına kavuşur ve evliyânın büyüklerinden olur.
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Onlar geceden pek az (bir zaman) uyurlardı” buyurmaktadır (Zâriyât-17). Yani takvâ sahipleri, Cennetteki köşklerde zevk ve safa içinde olacaklardır. Çünkü dünyâda iken gayet az uyurlardı. Yine Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “(Onlar, o kimselerdir ki, geceleyin namaz kılmak için) yataklarından kalkarlar. Rablerine, azâbından korkarak ve rahmetinden ümidvâr olarak duâ ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına harcarlar” buyuruluyor (Secde-16). Yani âşıklar ve Hak ehlinin, Allahü teâlânın aşk ve muhabbeti ile geceleyin yatmak akıllarına gelmez. Allahü teâlâya ibâdet, tâat, zikir ve tesbihe devam ederler. Bir şiirde şöyle denilmektedir “Allah âşıkları, Allahü teâlânın muhabbeti ile öyle bir ilâhî zevke dalmışlardır ki, uyku gözlerine haram olup, uyku nedir bilmezler.”

Comments are closed.