Şeyh Edebâlî hazretlerinin, Osmân Bey’e nasîhati

Bugünkü makâlemize, “Şeyh Edebâlî” Hazretlerinin, talebesi ve dâmâdı “Osmân Gâzî”ye olan çok mühim bir nasîhatini konu edinmek istedik. Çünkü bu kısa, az-öz olan nasîhatte çok önemli bazı husûslar vurgulanmıştır:
“Ey oğul, sen beysin, bundan sonra biz öfkelenirsek, senin uysal olman lâzım. Güceniklik bize; gönül almak sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Âcizlik, hatâ bize; hoş görmek sana. Geçimsizlik, uyumsuzluk, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik, tembellik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.
Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma, insanı yaşat ki, devlet yaşasın.
Ey oğul, işin ağır ve çetin, Allah yardımcın olsun.”

HASAN-I BASRÎ’NİN NASÎHATİ
Tâbiîn-i kirâmın en büyüklerinden müfessir, muhaddis, mütekellim ve mutasavvıf “Hasan-ı Basrî” hazretlerinin, halîfe “Ömer bin Abdülazîz”e yaptığı bir nasîhati de çok mânidârdır:
“Ey mü’minlerin emîri, bil ki, Allahü teâlâ, halîfeyi, zâlimlere, haksızlıklara mâni olucu, zayıflara yardımcı, darda kalanlara destek olarak yaratmıştır.
Kendi malını nasıl korur ve evlâdına nasıl şefkatli davranırsa, halka da öyle davranır. O, bedendeki kalb gibidir. Uzuvlar onun iyi olmasıyla iyi olur, bozulmasıyla bozulur.
Halîfe, Allahü teâlâya itâat eder. Emrindeki halkı da Ona itâate sevk eder. Rabbimiz, kötülüklerden sakınılması için cezâlar emretti. Bunu uygulayacak olanların suç işlemesi yakışır mı?
Ölümü, ölüm anında yakınlarının sana yapacakları yardımın azlığını ve ölümden sonrasını düşün. Ölüme ve ondan sonrasına hâzırlık yap.
İyi bil ki, ölümü müteâkip bir yere gireceksin; orada uzun müddet kalacaksın. Dostların orada seni yalnız bırakacak, sen tek başına kalacaksın.
Kişinin kardeşinden, ana-babasından, çoluk-çocuğundan kaçacağı günde, sana yardımcı ve dost olacak şeyi hâzırla. Herkesin diriltilip gizli olan şeylerin ortaya çıkarılacağı günü hâtırla. Artık o zaman bütün sırlar açılmış olacaktır.
Ecel gelip çatmadan ve fırsat elde iken, Allahü teâlânın kullarına adâletle hükmet… Senin felâketine sebep olan şeylerden istifâde eden insanlar seni gaflete düşürmesin… Kendileri dünyâ menfaatlerine kavuşmak için, seni âhirette kavuşacağın ni’metlerden uzaklaştırırlar… Bugünkü gücüne kuvvetine bakma, âhirette hâlinin ne olacağını düşün, ona göre iş yap… Bir ağ gibi seni saran ölüm her an yaklaşmaktadır. Hesap vereceğini unutma!..”

ÖLÜMÜ HATIRLAMANIN FAZÎLETİ
Yukarıdaki nasîhatlere uyabilmek, ancak devâmlı ölümü düşünen ve ölüm sonrasını unutmayan kimselere nasîb olur. Sevgili Peygamberimiz, hadîs-i şerîflerinde buyuruyor ki:
“Lezzetleri yok eden, ağız tadını bozan, ümitleri kıran ölümü çok anın! Ölümü darlıkta düşünen râhatlar. Bollukta düşünen, lüzûmsuz işten, isrâftan kaçar, kanâatkâr olur.” [İbn-i Hibbân]
“Allah’tan utanan, ölümü düşünmeden yatmaz, harâm lokma yemez, zinâdan kaçar, dilini, gözünü ve kulağını harâmlardan sakınır, öldükten sonra çürüyeceğini düşünür.” [Taberânî]
“En akıllınız, ölümü çok hâtırlayan, âhiret için azık toplamakta acele edendir. Ölümü çok hâtırlayan dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşur.” [Taberânî]
“Demir paslandığı gibi, kalbler de günâhla paslanır. Kalblerin cilâsı ölümü çok hâtırlamak ve Kur’ân-ı kerîm okumaktır.” [Beyhekî]
“Ölümü anmak, günâhlardan korur ve dünyâdan [Allahü teâlânın rızâsına mâni olan her şeyden] alıkoyar.” [İbn-i Ebid-dünyâ]
“Ölümü çok anmak, insanı dünyâdan çeker, günâhlardan sıyırır.” [İbn-i Lâl]
“Ölümü çok anıp günâhlardan kaçanın kabri, Cennet bahçesi olur. Ölümü unutup günâhlara dalan kimsenin kabri de Cehennem çukuru olur.” (Süfyân-ı Sevrî)
Bir zâtı çok övdüler. Orada bulunan Resûlullah Efendimiz, “O kimse ölümü hâtırlar mı?” buyurdu. “Ölümden söz ettiğini duymadık” dediler. “Ölümü anmayan değerli olmaz” buyurdu. (İbn-i Ebid-dünyâ)
Peki ölüm nedir, ölümden korkmalı mıdır? Ölümü hâtırlamanın fazileti nedir? diye bir suâl sorulacak olursa, onun cevâbını da inşâallah yarınki makâlemizde ele alalım…

Comments are closed.