Şeyhülislâm Zekeriyyâ Ensârî

Şeyhülislam Zekeriyyâ Ensârî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimi ve evliyânın büyüklerindendir. 826 (m. 1423)’de Mısır’da Senîke’de doğdu. 926 (m. 1520)’de Kâhire’de vefât etti. Bir şiirinin tercümesi şöyledir:

“İlâhî! Günahım çok. Senin kapından başka gidecek kapım yok. İlâhî! Ben günahkâr kulunum, ne ilmim var, ne amelim. Senden başka yardımcım yok. İlâhî! Hatâlarımı azaltmam için bana yardım eyle. İlâhî! Ben hatâ ve kusurlarımdan dolayı senden çok hayâ ediyorum, ilâhî! Günahlarım yedi derya gibi pek çoktur. Fakat senin affın yanında onlar azıcık bir damla gibi kalır, ilâhî! Eğer senin affının genişliğine ve kerîm olduğuna dâir ümidim olmasa idi, benden meydana gelen hiçbir hatâya sabır ve tahammül edemezdim, ilâhî, Hâşimî kabilesinden olan habîbin Muhammed aleyhisselâmın hürmeti için, beni azâbından kurtar. Çünkü ben senin azâbından çok korkuyorum. Lütfunla ve güzel affın ile bana muâmele eyle. Son nefeste bana lütuf ve ihsân eyle.”

Zekeriyyâ Ensârî hazretleri buyurdu ki: “Dînî hayâ, Allahü teâlânın yapılmasını yasakladığı buyrukları içinde bulunur. Kişinin bu yasakları yapmaktan duyacağı utanç, dînî utançtır. Tabîi veya nefsî hayâ ise, yapılıp yapılmamasında kişinin kendi reyine bırakılan husûslardır. Meselâ kişinin kendisine yakışmayan elbise ile sokağa çıkması, şahsî ve nefsî arzulara dayanan bir çeşit utanç duygusudur.”

“Kelimenin yerini hakkıyla vermeden, o kelimeyi kullanmamalısınız. Zira söz, yayından çıkan bir oka benzer! İnsandan yerinde olmayan bir söz çıkarsa, insan ona mahkûm, söz insana hâkim olur.”

“Ey oğlum! Şunu bil ki, eski sâlih kişiler açlık yoluyla dillerine hâkim olurlardı. Şimdi evliyâ olan fakirlerin elinde ve yolunda yetişmeyen kimseler, bu yolu da bir çıkmaza soktular. Ey evlâdım! Bu yolu ehlinden öğrenmelisin.”

“Beni kınayan bir kimse, benim tattığım zevki ve aşkı tatmış olsaydı, benimle birlikte âşık olurdu. Ne yazık ki, benim tattığımı tatmamıştır.”

Abdülvehhâb-ı Şa’rânî yine şöyle anlatır: “Şeyhülislâm Zekeriyyâ ile birlikte kitap okurken, bazan başına bir ağrı gelirdi. O zaman gözlerini kapatıp şöyle derdi: ‘İlimle şifâ bulmaya niyet ettim…’ Gözünü açar, başındaki ağrı ve sızı derhal geçerdi. Bana da bu duâyı okumamı tenbîhledi. Ben de başım ağrıdığı zaman; ‘İlimle şifâ bulmaya niyet ettim’ deyince ânında başımın ağrısı geçerdi.”