Sırası geçmiş adam…

Sırası geçmiş adam…



“Zavallı sıra beklerken uyuyakalmış hâlde elindeki sıra fişi geçmiş, anlamsızlaşmış…”

 

 

Ufak tefek bir iki işimi halledebilmek için Kartal PTT merkez şubesine gitmiştim. Gişede işlerimin görülmesini beklerken sandalyede uyuyakalmış bir amca gördüm. Yaklaşıp elinde tuttuğu fişe baktığımda sırasının geçtiğini fark ettim. Zavallı sıra beklerken uyuyakalmış hayattan muhacir eşyadan öksüz hâlde elindeki sıra fişi anlamsızlaşmış…

Usulca dokundum ve “amca” dedim, “sıran geçmiş!”

Amca sağına soluna bakmadan tek adımda vardı gişeye. Memura durumu anlattı. Memur da nazik bir şekilde şu anda işlemini yaptığı hanımefendinin işlemleri biter bitmez kendisini alacağını söyledi.

Amca “tamam” dedi ve tekrar eski yerine oturdu.

Sonra bana döndü ve kendisiyle ilgilendiğim için teşekkür etti. Hatta hayret etti, yetmedi; üstüne teveccüh gösterip methiyeler sundu.

Önce, ağır bir işte çalıştığını, bütün gece mesai yaptığını ve hiç dinlenmeden buraya geldiğini söyledi. Sıcağı görünce hâliyle uyuyup gitmişti.

“Evvel Allah gücüm kuvvetim yerinde” dercesine “Aslında sağlamımdır, kolay kolay çökmem” diye mahcubiyetini ötelemeye çalıştı. Devam etti:

“Bir delikanlıyı aldım yanıma 3 gün dayanamadı, iş ağır geldi bıraktı gitti…”

Bu ifadelerle hep o uyuklamanın ezikliğinden kurtulmak istiyordu. Kendini ispatlamak istercesine örnek verdi:

“Olur böyle şeyler” dedim, “hepimizin göz kapaklarına söz geçiremediği zamanlar oluyor, insanız neticede…”

Ama “lisanı hâl, lisanı kâlden entaktır” derler. Söz olarak kendine öz güveni olduğunu söylese de beden olarak oldukça bakımsız ve hırpani vaziyetteydi. Bir hayli grileşen saçı sakalı birbirine karışmış, gözleri yorgunluktan kan çanağına dönmüştü.

Bilmiyorum ellerindeki siyah lekeler yağ mıydı, zift miydi, boya mıydı? Belli ki ya güneşin altında ya da ateşin içinde çalışmaktan teni koyulaşmıştı. Teninin koyuluğu esmerlik değildi. Ziyadesiyle zayıftı. Avurtları ve omuzları çökmüştü.

Sonra, kılığı nedeniyle insanların onu muhatap almadığını, saygı duymadığını ima etti ve ahvalini açıklama ihtiyacı duydu…

Ve beni bir kere daha derin düşüncelere gark eden bir şey daha söyledi.

Zamanında edebiyat öğretmeniymiş, emekli olmuş. Bir kaza geçirmiş ve o kazadan sonra her şeyi bırakmış. Kendini de dâhil ederek… DEVAMI YARIN