Söyle, içeri gelsin!

(Dünden devam)
O Arab kişi, Ali bin Ebi Talib‘in (radıyallahü anh) huzurlarına gitmek üzere yola koyuldu. Az sonra geldi ve kapıyı çaldı. Hazret-i Ali kapıya çıkıp, onu görünce, içeri girdi.
Server-i Âlem’e;
“Yâ Resulallah! Bir Arab gelmiş. Elinde kendinin kesik eli var. Kanları akar ve gözyaşlarıyla ağlar. Sizi görmek ister” diye arz etti.
Efendimiz biliyordu.
Ona tebessüm edip;
“Yâ Ali! O Arab, sana karşı edebsizlik eden Arab’dır. Söyle içeri gelsin!” buyurdu.
Varıp söyledi.
Arab içeri girdi.
Efendimiz ona;
“Niçin böyle yaptın?” diye sordu.
Arab kişi ağladı.
“Küstahlık ettim” dedi.
Ve çok özür diledi.
Ardından hulus-ü kalb ile Kelime-i şehadeti söyleyip Müslüman oldu.
O Server sevindi.
Memnun oldular.
Ve kesik elini yerine koyup, mübarek ağzının suyunu sürüp, dua buyurdu.
Allahü tebareke ve teala hazretlerinin kudreti ile Arab’ın eli sapasağlam oldu.

SEN ÎSÂ GİBİSİN
Ali bin Ebi Talib (radıyallahü anh) hazretlerinden rivayet edilir ki: Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) beni çağırdı.
Huzuruna vardım.
Bana nazar edip;
“Yâ Ali! Sen Îsâ bin Meryem gibisin. Yahudiler ona buğz etti. Hatta validesi Meryem hazretlerine iftira ettiler. Nasara da ona muhabbet edip, onu bir makama çıkardılar ki, onun makamı değil idi” buyurdu.