Sultan Abdülhamid’in hâtıraları nerede?

Geçenlerde bir bilgi yarışmasında, Sultan Hamid’in Latin harflerini düşünen ilk padişah olduğu iddia edildi. Bir hâtırata dayanan bu iddianın aslı yoktur. Bizde hâtırat yazma âdeti yoktur. Padişahlardan hiçbiri hâtıralarını yazmamıştır. Bu elbette tarih için büyük bir kayıptır. Sultan Hamid’in Hâtıraları adıyla neşredilen kitapların içyüzü başkadır. Sultan Hamid’in hâtıraları olduğu iddia edilen ilk eser, İbnülemin Mahmud Kemal tarafından, 1926’da Türk Tarihi Encümeni Mecmuası’nda Abdülhamid-i Sâni’nin Notları adıyla peş peşe üç yazı hâlinde neşredilmiştir. Padişahın bunları kurenâdan (yakınlarından) Besim Bey’e dikte ettirdiği ve Yıldız Sarayı’nda ele geçtiği kanaati hâkimdir. Muayyen bir devreyi anlatır. 1960’da Selek Yayınları tarafından Abdülhamid’in Hâtıra Defteri adıyla neşredildi. Bunlara, sonradan keşfedildiği iddia olunan isimsiz bir günlük daha eklenmişti. Bu ikinci defter, Sultan Hamid’in Beylerbeyi Sarayı’nda mahpus bulunduğu 1917 senesinin Mart ve Nisan aylarına aittir. Abdülhamid Anlatıyor adıyla da basılmıştır (Serdengeçti, 1964).
 
Sultan Hamid’in Selanik’te sürgünde kaldığı Alâtini Köşkü’ne ait kartpostal.
 

Sultan Hamid’in cenaze merasimi (1918).

Pişmanlık notları
Sadrazam Halil Rıfat Paşa’nın torunu Vedad Örfî, 1924’de Hâtırât-ı Sultan Abdülhamid-i Sâni adında bir kitap neşretti. Burada hâtıraların sultanın isteğiyle tutulan yazılı ve sözlü notlardan çıkarıldığı söylenir. Müellifi gizli tutulmuşsa da, vaktiyle padişahın muhaliflerinden Süleyman Nazif’in pişmanlık notları olduğu bilinmektedir. Daha sonra Ali Vehbi adlı meçhul bir kişi tarafından Fransızca’ya çevrilip basıldı. Türkçesi Sultan Abdülhamid-Siyasî Hâtıratım başlığı altında neşredildi (Dergâh, 1974). Satırlar arasında, padişahı, muhalifleri nezdinde temize çıkarmak gayesi sezilir. İsmail Hâmi Danişmend’in Çakmak mecmuasında neşrettiği hâtıralar da böyledir. Ayşe Sultan’a göre, Sultan Hamid, Alâtini Köşkü’nde iken hâtıratını hususî kâtiplerden Ali Muhsin Bey’e yazdırıyormuş. İttihatçılar bunu fark edince Muhsin Bey’i bodruma hapsetmiş; sonra da İstanbul’a göndermişler. Enver Paşa, 12 Şubat 1918’de Beylerbeyi Sarayı’na geldiğinde, padişaha ait mücevherlerin bulunduğu bir çanta ile beraber bu hâtıraları da alıp götürmüş.
 
Ağza geleni yazmak hüner değildir!
Sultan Hamid’in tahtta iken hâtıralarını yazmadığı ve yazdırmadığı, bugün için bilinen bir gerçektir. Tahttan indirildikten sonra da elinde evrakı olmadığı için bu işe girişmemiş, belki de engellenmiştir. Padişahın Selânik ve Beylerbeyi’nde hususî doktorluğunu yapan Âtıf Hüseyn yeni harflerle de basılan günlüğünde naklediyor: “Rasim Beye de söyledim; ben yalnız başımdan geçen felâketleri yazsam, büyük bir cilt tutar, dedim. Ben de yazsanız bari dedim. Omuz silkti. Başımdan geçenleri yazabilirim. Lakin resmî şeyleri, vukuatı yazabilmek için evrakım, vesâikim yanımda yok. Hepsini hatırımda tutamam, dedi. (11 Şubat 1911). Bir başka sefer de: “(Said Paşa’nın hâtıratından bahisle) O kadar hurâfât, o kadar iftirâ ki şaşıyorum. Teessüf ettiğim bir nokta var: O da müdafaa-i nefse muktedir olmayan birine tecâvüz doğru olmasa gerek. Hatta müdafaası olmayan şehirlere top bile atmazlar. Mademki ben müdafaa-i nefs edemiyorum, ağza gelen şeyi yazmak hüner değildir. Benim evrakımın içinde, jurnallerimde her gün kiminle görüştüm, kime ne söyledim, hepsi muntazaman mevcuttur. Onlar yanımda olsa hepsini serde muktedirim.” (5 Kânunevvel 1913)
Mamafih bu devre ait notlar tutan çoktur. Ziya Şâkir, bunlardan istifade ile Sultan Hamid’in Son Günleri adında bir kitap meydana getirmiştir. Cevat Bey, Tahsin Paşa, Said Paşa, Kâmil Paşa, Tevfik Bey gibi ricâlin de hâtıratı vardır. Said Bey’in, yeni yazıyla da neşredilen Saray Hâtıraları bu kabildendir. Ancak Said Bey meçhul bir kişidir. Müstear isim olması kuvvetli ihtimaldir. Bu hâtıraların hemen hepsinde padişahı güya temize çıkarmak ve rejime hoş göstermek kaygısı sezilir.
 
Sultan Abdülhamid’i at üzerinde tasvir eden kartpostal.
Bozdağ’ın hayal dünyası
Gazeteci İsmet Bozdağ’ın, Abdülhamid’in Hâtıraları adıyla 1946’da, ardından genişletilmiş hâliyle 1975’de neşrettiği kitaptaki ciddi hatalar kendisini ele vermektedir. Rivayete göre padişahın el yazısına benzetilerek eski bir subaya yazdırılmış ve Tercüman Gazetesi’nde, “Abdülhamid’in el yazısı hâtıraları bulunmuştur” başlığı ile Aralık 1974 ve Ocak 1975 tarihlerinde tefrika edilmiştir. Kitap, Osmanlıları 1877’de İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya ile savaşa sokar. Sultan Aziz zamanında Magosa’ya sürülen Namık Kemal’i, Sultan Hamid’e göndertir. 1877’de İstanbul’dan ayrılan Rus sefiri İgnatief ile 1901’de padişahı görüştürür. 1897’de ölen Efganî, 1915’te Hicaz Emiri olan Hüseyn’i 1901’de hilâfete teşvik eder. Padişah, pencereden gördüğü M. Kemal’i över. Böylece padişah, resmî ideolojiye hoş gösterilir. Bozdağ daha sonra, karısı Hanzade Ulusoy’un Sultan Hamid’in torunu olduğu iddiasıyla, Saray Penceresinden Abdülhamid (1992) ve Osmanlı Hanedanı Saray Notları (2003) adında iki roman neşretti.
[Tafsilat için bkz. www.ekrembugraekinci.com]