Sultân Baybars ve İmâm Nevevî ile münasebeti

Sultân Baybars ve İmâm Nevevî ile münasebeti



Zekâsı ve kabiliyeti ile kısa zamanda kendisini gösteren Baybars, Melik Sâlih tarafından kumandânlığa kadar yükseltildi. 

 

Memlûklu sultânlarının dördüncüsü olup Moğollara karşı Müslümânları müdâfaa eden “Sultân Baybars”ın asıl adı “Seyfeddîn” idi. 1223 (H. 620) senesinde Kıpçak ülkesinde doğmuş, Kıpçak topraklarına yapılan akınlar sırasında esir düşmüş ve Mısır’da satılmıştı. Eyyûbî Sultânı Melik Şâh Sâlih, onu kölelikten âzâd ederek, “Bahrî” unvânını taşıyan hizmetkârları arasına almıştı.

Zekâsı ve kabiliyeti ile kısa zamanda kendisini gösteren Baybars, Melik Sâlih tarafından kumandânlığa kadar yükseltildi. 1249 (H. 647) senesinde Melik Sâlih’in vefâtı üzerine, tahta, oğlu Tûrân Şâh çıktı.

Bu sırada, Dimyât’ı zaptederek elli bin kişilik orduyla Mansûra’ya kadar ilerleyen ve Mısır’ın istîlâsı peşinde koşan Fransa kralı Dokuzuncu Louis, Mansûra’da Memlûklerden meydâna gelen Eyyûbî ordusu tarafından bozguna uğratılarak, esîr alındı.

Bu savaşta çok yararlıklar gösteren Baybars, savaşın kazanılmasında büyük rol oynadı. Tûrân Şâh’ın vefâtından sonra nâib sıfatıyla memlûk (köle) asıllı Kutuz başa geçti.

Sultân Kutuz devrinde Moğollar, Sûriye’yi işgâl edip, binlerce Müslümânı katlettiler. Sultân Kutuz, kuvvetli bir ordu hazırladı ve öncü kuvvetlerin kumandasını Baybars’a verdi. Ayn-ı Câlût savaşında, Moğolları mağlup eden Baybars, onları geri çekilmeye mecbur bıraktı. Bu gâlibiyet, onun şöhretini daha da arttırdı ve ordu içindeki yerini kuvvetlendirdi.

Sultân Kutuz bir sûikasta uğrayarak öldürüldü. Bunun üzerine Memlûk emîrleri, Baybars’ı Sultân olarak tanıdılar ve “el-Meliküz-zâhir Rükneddîn” unvânını verdiler.

Sultân olunca yaptığı ilk iş, Kutuz’un halktan topladığı ağır vergileri kaldırmak oldu. Böylece halk Baybars’ı coşkun bir sevinç ile karşıladı.

O günlerde Memlûkler için, başta Moğollar olmak üzere, kuzeyde Ermeniler ve Kıbrıs Krallığı, güneyde Nubyalılar ve batıda Berberîler devamlı bir tehlike arz etmekte idi.

Bu durumu gözönüne alan Baybars, önce devletin içindeki nüfûzunu arttırdı. Kendisi için görünen tehlikeleri ortadan kaldırdı. Daha sonra dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı faâliyetlere girişerek tedbîrler aldı.

Moğolların Bağdâd’ı işgâlleri sırasında ellerinden kurtulan Halîfe Zâhir’in oğlu Ahmed, Şâm’a gitmişti. Baybars, onu Kâhire’ye getirerek büyük bir törenle bîat etti. Böylece İslâm âleminde asırlardan beri manevî ehemmiyetini muhâfaza eden Abbâsî hilâfetinin ortadan kalkmasına mâni oldu.

“Mustansır billâh” lakabını alan yeni Halîfe de, “Kâsımüd-devle” unvânını verdiği Baybars’a; Mısır, Sûriye ve bütün fethedilecek memleketlerin hükümdârlığını tevcîh etti. [Bugün İmâm Nevevî’den bahsedemedik; yarın inşâallah, konumuza devam edelim.]