Sultan Hamid’in memleketi saran istihbarat ağı

Sultan Hamid 1876’da tahta çıktı. Aynı yıl, amcası Sultan Aziz, bir “paşalar darbesi” ile tahttan indirilip katledilmişti. Ardından tahta çıkan ağabeyi Sultan Murad ise, bu hâdiseler üzerine cinnet geçirince, tahttan indirilip Çırağan Sarayı’nda yaşamaya başlamıştı. Sultan Hamid, ağabeyinin yerine tahta çıktıktan sonra, sabık padişahı saraydan çıkarıp tahta geçirmek için bilinen iki başarısız darbe teşebbüsü oldu. Kendisi de neticesiz birkaç suikasta uğradı. Bu hâdiselerin, zaten zekâ ve temkin sahibi olan padişahı, içe kapanmaya ve bazı sıkı tedbirler almaya sevk etmesi tabiidir. “Basiret (tedbir), emniyetin babasıdır. Evvelâ basîret, sonra emniyet” derdi. Bundan dolayıdır ki, lâzım gelen bütün tedbirleri almadan, hiçbir şey ve kimseye itibar etmezdi.
Açılmamış jurnaller
İşte halk arasında hafiyelik diye bilinen Yıldız İstihbarat Dairesi bu şartlarda doğmuştur. Sultan Hamid, 1880 yılında bu teşkilatı kurarak ilk defa modern mânâda istihbarat faaliyetini başlatan hükümdardır. İstihbarat işleri, Sultan II. Mahmud’dan beri Zabtiye Müşirliği’ne bağlıydı. Yaşadığı devri ve insanları iyi tanıyan padişah, siyasetini yürütebilmek için, saraydan başlayarak bütün memleketi çember gibi saran bir şebeke kurmaya ihtiyaç duydu. Burada çalışacak olanları da ihsanlarıyla kendisine bağlamayı lüzumlu gördü.
Böylece rivayete nazaran 30 bin kişilik bir teşkilat toplandı. Hafiyye, gizli manasına, ajanlar için kullanılan bir tabirdir. Bunlar arasında, Kaşgarlı derviş, Dağıstanlı molla, Hindli dilenci, Sudanlı seyyah, Libyalı şeyh, Kürt, Afganlı, Buharalı hacı, Tatar hoca, oyuncu, hokkabaz, sihirbaz gibi her cins ve milletten insan vardı. Vilâyet, hatta sefâret memurları bile buraya dâhildi. Hatta bazen yüksek memurlara saraydan hediye edilen câriye veya ağalar, aynı zamanda istihbarat işi de yapardı.
Hafiyeler, topladıkları bilgileri yazılı ve mühürlü olarak saraya takdim ederdi. Padişah bu jurnalleri bizzat okur; ciddiye alınmaya değer olanları, imza kısmını keserek, araştırılmak üzere mabeyne havale ederdi. Çoğunu da okumaz; ama saklardı. Hal’inde hiç açılmamış nice jurnaller bulunduğu gibi; Jön Türklere, hatta İttihatçılara ait jurnaller ele geçmiş; bunların yakılarak imhası günlerce sürmüştür. Bu vasıta ile padişah memleketin en ücra köşesinde ne olup bittiğinden hemen haberdar oluyordu. Basit bir jurnalin tahkikini emrettiği Serhafiye Kadri Bey, bıyık altından gülünce, “Şimdi seni koğsam, gider Yeni Câmi’ne tezgâh kurar; dava vekilliği yaparsın. Ben bu işlere ehemmiyet vermezsem, gideceğim yer mezardır” demiştir.
Kader hükmünü icra edince…
Zaman içinde bu jurnallerin ciddiyeti azaldı. Herkes birbirini jurnal etmeye başladı. Saçma havadislerin, hatta iftiraların bini bir paraya düştü. Padişah bunu bildiği halde, haber alma kaynağı kesilmesin diye göz yummak mecburiyetinde kaldı. Kurunun yanında yaş da yanmaya başlamıştı. Kızıl fesleriyle hemen tanınan hafiyeler, herkesin ürktüğü ve nefret ettiği şahıslar hâline gelmişti. Bunlar için söylenen “Ey kırmızı fesler, a köpek yüzlü asesler” mısraı dile düşmüştür.
İttihatçılar, bundan istifade etmesini bildiler ve padişah aleyhindeki propagandayı bunun üzerine kurdular. 33 senenin ağır yükünden yorgun padişahı, bu sıkı istihbarat ağı da kurtaramadı. Saraydaki şifre kalemine kâtip olarak, İttihatçıların sızması ve bunun fark edilmemesi, dikkate değerdir. “Kader hükmünü icra edince, gözler görmez olur!”
Hafiyelik, II. Meşrutiyet ile beraber lağvedilerek yerine hükûmete bağlı Teşkilât-ı Mahsusa kuruldu. Teşkilatçılar, hafiyelere rahmet okuttular. 1927’de TM’nın yerini, kurulmasında Almanların rol oynadığı MAH (Millî Amele Hizmet) aldı. Türkiye’nin Alman nüfuzundan çıkıp Amerikan nüfuzuna girdiği tarihlerde, 1953’den sonra CIA’nın mahallî birimi gibi çalışmaya başladı. Dış istihbarat CIA; iç istihbarat MAH tarafından yürütüldü. Rivayete göre Adnan Menderes’in bu irtibatı engellemeye çalışması sonu oldu. MAH, 27 Mayıs darbesinden sonra Millî İstihbârât Teşkilâtı’na (MİT) dönüştürüldü.

Böcekbaşının ajanları
Osmanlılarda dış istihbarat, savaşlarda akıncılar; diğer zamanlarda seyyah ve tüccarlar vasıtasıyla elde edilirdi. İç emniyet işlerini yürüten yeniçeri ocağı zâbitlerinden asesbaşı polis müdürüydü. Fâili mechul vak’aların suçlularını takip ve yakalama işlerine böcekbaşı bakardı. Emrinde kadın memurlar da bulunurdu. Maiyetindeki çuhadarlar iç istihbarat işine bakardı. Mahalle bekçisi mevkiindeki asesler de iç istihbarata yardımcı olurdu. Mahallelerde herkes komşusunun kefili ve anormal bir şey gördüğünde asese ihbar etmesi mecburi idi.

 

Comments are closed.