Tahta kapıyı geçemeyen Sultan!..

Fatih Sultan Mehmed Han, lalasıyla birlikte Ebu’l Vefa hazretlerini ziyaret için dergâha gelir… Büyük âlim ve velî Ebu’l Vefa’nın dizi dibine çökecek, boyun bükerek sohbetini dinleyecektir…

İçeriye haber gitmiştir… Boynu bükük, kapıda bekliyor… Dışarıdan bakan biri, imkânı yok Padişahı tanıyamaz!.. Onun bir derviş olduğuna hükmeder…
Talebelerin şaşkın bakışları Fatih’e yönelik… Bizans’ın o kalın surlarını aşan bir Sultan nasıl olur da, bir dervişten daha sade ve daha mütevazı olabilmektedir!..
Bir sessizlik hakimdir… Padişah, ümitsiz ve hüzünlü bakışlarını Dergâhın kapısından alıp lalasına çevirir. İşte tam o sırada tahta kapının gıcırtısı duyulur. Nefesler tutulur. Kapı aralığından talebelerden biri görünür. Hazretin kararını bildirmek için geliyor olmalıdır.
Fatih’in bedenini çarpıntılar sarar ve sorar:
-Kabul buyurdular mı?
Talebe ne diyeceğini şaşırır! Bunaltıcı bir sıkıntının kıskacı arasında bocalar bir süre sonra zar zor konuşabilir.
-Sultanım… Hocamız… Hocamız galiba hasta… Bu sebeple görüşme talebinizi kabul edemedi.
Yıkılır Fatih!.. Soluğu tıkanır. Gırtlağına düğümlenir nefesi. Ağlamaklı olur ve bitkin bir halde lalasına döner.
-Gördün mü lala! İstanbul’un aşılmaz denilen surlarını aşıp onu fetheyleyen sultan, bir gönül sultanının tahta kapısından içeriye giremedi!..
Gözlerinden iki damla yaş süzülür yüzüne. Fısıldar gibi lalasına seslenir:
-Gidelim!..
Evet, Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmed Han; kendi tabiriyle bir dervişin “tahta kapı”sından içeriye girememiştir…
***
Dergâhın avlusundaysa merakla hüzün aynı anda yaşanır. Talebeleri Ebu’l Vefa’nın hasta olmadığını biliyorlar, ancak neden hünkârı kabul etmediğini merak ederler. Öyle ya, bir hikmeti vardır…
O sırada mübarek, gözleri nemli bir halde odasından çıkar ve talebelerinin meraklarını gidermek için şu cevabı verir:
-Mesuliyetten korktuk ve kabul edemedik!.. Padişahımız gönül sultanlığının cazibesine kapılıp devlet umurunu boşlayabilir. Sohbetten alacağı tatla sultanlığını unutur ve maazallah devlet-i âl-i Osman hüsrana uğrayabilir. Kardeşlerim herkes vazifesini bilip gereğini yapmalı. Bu dünyaya “Gönül Sultanı” kadar “Cihan Sultanı” da lâzım!..