Talebe, edep üzere olmalıdır

Talebe, edep üzere olmalıdır



“Talebe hocasının suretini hatırına getirmek suretiyle tam bir huzura kavuşur ve kalbi nurlanır. Bu sebeple kötü işlerden sakınır.”

 

Mehmed Es’ad Efendi son devir Osmanlı âlimlerindendir. 1789 (H.1204) senesinde İstanbul’da doğdu. 1848 (H.1264) senesinde İstanbul’da vefât etti. Medrese tahsilinden sonra müderrislik, vak’anüvislik vazifelerine ve nihayet Meclis-i meârif-i umûmiyye reisliğine tâyin edildi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin sevenlerinden idi. Kendisiyle dâimî olarak mektuplaşır, nasîhat ve duâlarını alırdı. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin Es’ad Efendiye yazdığı mektubun bir kısmı şöyledir:
“Sıhhatte olduğunuzu bildiren mektubunuz geldi. İnkârcıların çok olmasına rağmen, bu yolda ve sünnet-i seniyye üzere sebâtınızı, devamınızı ifâde etmeniz bizi sevindirdi. Bu sebeple Allahü teâlâya tekrar tekrar hamd ettim. Hakk-ül-yakîn sırlarından habersiz bazılarının, evliyâya kalben bağlanmayı bid’at saydıkları, aslı ve esâsı olmadığını iddiâ ettikleri, bu fakîrin kulağına geldi. Hakîkat aslâ onların dedikleri gibi değildir. Bilâkis kalben bağlılık Müceddidiyye yolunun mühim bir esâsıdır. Hattâ o, Kur’ân-ı kerîme ve Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine tam olarak yapıştıktan sonra, maksûda kavuşturacak yolların en büyüğüdür.

Büyüklerimizden bazısı tasavvuf yoluna kavuşmak için, sâdece kalp ile olan bağlılıkla yetinmemişlerdir. Fenâ-fillah, kalbin yalnız Allahü teâlâdan başka her şeyi terk etmesi mertebesinin başlangıcı olan hocada fâni olmaya en çabuk ve kolay götüren yol olduğunu kesin bir şekilde ifâde etmişlerdir. Tasavvuf yolunun büyüklerinden, Hâce Ahrâr diye bilinen, Şeyh Ubeydullah-i Ahrâr şöyle buyurdu: 

Sâdıklarla berâber olmak Kur’ân-ı kerîmde emrolunmuştur. Onlarla berâber olmak, hem sûreten hem de mânen olur. Sonra onlarla mânen berâber olmanın, kalbî bağlılık ile olduğunu açıkladı. Bu husus, ehlince mâlum ve meşhûrdur. Reşahât kitabında, tafsilatlı olarak yazılmıştır. Sanıyorum, kalben bağlanmayı kabul etmeyenler, onu ıstılah mânâsı ile düşünmediler. Eğer bu hususu ıstılah mânâsı tasavvuftaki mânâsı ile düşünselerdi, onu inkâr etmezlerdi. Çünkü tasavvufta kalben bağlılık, talebenin edep üzere olması ve hocasının huzurunda olduğu gibi, gıyâbında da ondan feyz alması için, suretini çok hatırında tutmakla fenâ-fillah mertebesinde olan hocasının rûhâniyetinden yardım istemektir. Talebe hocasının suretini hatırına getirmek suretiyle tam bir huzura kavuşur ve kalbi nurlanır. Bu sebeple kötü işlerden sakınır.”