Talebe hocasına öyle bağlı olmalı ki!..

Çelebi Hüsâmeddîn, Konya’da yetişen evliyânın büyüklerindendir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin en önde gelen talebesi olup, onun halîfesi, vekîlidir…

Çelebi Hüsâmeddîn’in babası, devlet erkânından zengin bir kimse idi. Vefât edince, malı, mülkü Çelebi Hüsâmeddîn’e kaldı. O da bütün servetini Hazreti Mevlânâ’nın yolunda harcadı. Hazreti Mevlânâ da, dergâhın gelirlerini ve giderlerini tespit etmek, talebelerin yiyecek, giyecek ve yakacaklarını temin etmek, dergâha ait malları korumak gibi mühim bir vazîfeyi ona verdi.

Mevlânâ hazretleri, Çelebi Hüsâmeddîn’i pek ziyâde severdi. Onun olmadığı bir mecliste sohbetin tadı hissedilmezdi…

Bir gün Mevlânâ’nın talebelerinden Muînüddîn Pervâne, hocasını ve arkadaşlarını dâvet etti. Yemekten sonra, sohbet dinlemek istiyorlardı. Fakat hocaları hiç konuşmuyor, sessizce üzgün bir hâlde bekliyordu. Bâzıları sohbet buyurmaları için talepte bulundularsa da, mübarek, yine konuşmadı…

Ev sâhibi Muînüddîn, hocasının en çok sevdiği talebesi Çelebi Hüsâmeddîn’in orada olmadığını fark edince;

-Efendim! Çelebi Hüsâmeddîn dâvetimize teşrif buyurmadılar. Acaba hürmette bir kusur mu ettik? deyince, hazreti Mevlânâ;

-Hüsâmeddîn bağdadır, buyurdu.

Bunun üzerine bir kimse ile Çelebi Hüsâmeddîn dâvet edilip, sohbete gelmesi sağlandı.

Mevlânâ, Çelebi Hüsâmeddîn gelir gelmez ayağa kalkarak;

-Merhaba ey Allahü teâlânın ve Resûlullah’ın sevdiği, ey canım, ey oğlum, ey sevdiğim Hüsâmeddîn, buyurdu ve yanı başına oturttu.

O geldikten sonra Mevlânâ öyle neşelendi ki, o günkü sohbeti hiç kimse unutamadı…

***

Bir kış günü, sabahın erken saatlerinde kalkan hazreti Mevlânâ, dergâhın kapısına gelmişti. Namaz vakti girmediği için kapı kapalıydı. Bir taraftan da kar yağıyordu. En çok sevdiği talebesi Çelebi Hüsâmeddîn’in oda kapısının karşısında beklemeye başladı. Kar lapa lapa yağdıkça, hazreti Mevlânâ’nın üzerini örtüyordu…

Namaz vakti geldiğinde kapıyı açan Çelebi Hüsâmeddîn, karşısında karlar altında kalmış bir kimse gördü. Yaklaşıp dikkatle baktığında, hocası olduğunu anladı ve;

-Cânım efendim! Bu ne hâldir ki, bu fakîrin kapısında beklersiniz? diyerek ayaklarına kapanıp özürler diledi. Hazreti Mevlânâ ise, talebesinin bu hareketine mâni oldu ve şöyle buyurdu:

-Ey Hüsâmeddîn! Hoca, talebesini sevip gözetirse, talebe de hocasına öyle bağlı olur ve sever…