Tevekkül hakkında bazı âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler

Bugün ve yarınki makâlelerimizde, “Tevekkül” hakkındaki bazı âyet-i kerîme ile hadîs-i şerîflere temâs etmek istiyoruz:
“Allahü teâlâya teslîm olma; bir işe başlarken sebeplere yapıştıktan sonra O’na güvenme; kalbin, her işte Allahü teâlâya îtimâd etmesi, güvenmesi” manasına gelen “Tevekkül” hakkında, Allahü teâlâ, bazı âyet-i kerîmelerde buyurmuştur ki (meâlen):
“Allahü teâlâ, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân sûresi, 259)
“Kim ki, Allahü teâlâdan korkarsa, Allahü teâlâ ona (darlıktan genişliğe) bir çıkış yolu ihsân eder ve ona ummadığı yerden rızık verir. Her kim, Allahü teâlâya tevekkül ederse, Allahü teâlâ ona kâfidir.” (Talâk sûresi, 2-3)
Sevgili Peygamberimiz de: “Yâ Ebâ Hüreyre! Allah’tan başka hiçbir şeye ümit bağlama! Allah’a tevekkül eyle! Bir arzun varsa, Allahü teâlâ hazretlerinden iste! Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesi (işi, kânunu) şöyledir ki; her şeyi bir sebep altında yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak ve sonra Allahü teâlânın yaratmasını beklemek lâzımdır. Tevekkül de bundan ibârettir” buyurmuştur.
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise, “Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi. Kuşlar, sabâh mideleri boş, aç giderler. Akşam mideleri dolmuş, doymuş olarak dönerler” [İmâm-ı Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-dîn] buyurulmuştur.
“Tevekkül” konusunda bazı âlimler de şunları söylemişlerdir:
“Tevekkülün alâmeti üçtür: Kimseden bir şey istememek (dilenmemek), verileni reddetmemek, ele geçeni biriktirmemek.” [Sehl bin Abdillah]
“Sebeplere yapışmak, tevekküle mâni değildir. Bilâkis sebeplere yapışmak, sebepleri araya koymak, tevekkülün en yüksek derecesidir.” [İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî]
“Tevekkül, iş yapmayıp tembel olmak için değildir. Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için tevekkül olunur. Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için tevekkül olunur.” [Seyyid Abdülhakîm Arvâsî]
Bir iş için yapılması îcâb eden şartlara başvurduktan sonra, başa gelene rızâ gösterme tevekkülün esâsıdır. Ticâretle uğraşanın, gerekli olan bütün tedbirleri aldıktan sonra, büyük kârlara kavuşmasının veya iflâs etmesinin, Allahü teâlâdan olduğuna inanmasıdır. Çalışıp, gayret gösterip lüzumlu bütün şartlara başvurduktan sonra, zengin olamamışsa hâline şükretmek ve bunun kendisi için hayırlı olduğunu kabûl edebilmektir.
Tevekkül, hasta olanın, bütün tıbbî yollara başvurduktan sonra, iyi olmayı veya hasta kalmayı, Allahü teâlâdan bilmesidir. Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfiyle makâlemizi bitirelim. Buyurdular ki:
“Bir kimse geceyi, yarın yapacağı işleri düşünmekle geçirir. Hâlbuki o işler, bu kimsenin felâketine sebep olacaktır. Allahü teâlâ, bu kuluna acıyıp, o işleri yaptırmaz. O ise, işleri olmadığı için, üzülür. ‘Bu işlerim neden olmuyor? Kim yaptırmıyor? Bana kim düşmânlık ediyor’ diyerek arkadaşlarına kötü gözle bakmaya başlar. Hâlbuki Allahü teâlâ, ona merhâmet ederek kendisini felâketten korumuştur.”