“Tutun, yakalayın şunları!..”

“Tutun, yakalayın şunları!..”



“Amacım daha çok, ninemden aferin almak, belki de karşılığında bir kaşık sütü ödül olarak içmekti…”

 

Orman Koruma Memurları ile ilgili bir başka anım da şöyle: Yaz başlarında, dört-beş yaşlarındayken Salamut’a taşınmıştık. Salamut “kutlu, güzel geçit, vadi” anlamına gelmektedir. Orası bol suların aktığı, dağların ve tepelerin ardıç, andız, şimşir, sedir ve ladin ağaçlarıyla; vadilerin çayır, çimen ve otlarla kaplı olduğu Toros Dağları’nın tepesinde bir yerdir.

Köylülerin gelip ağaç kesimi yaptıkları bu yerlerde, büyük tahta parçaları oluyordu. Ben küçük kız kardeşimi yanıma alarak, bu tahta parçalarını getirip yakmak için Selâm Ağacı denilen yere gittim. Amacım tahta parçaları getirmekten daha çok, ninemden aferin almak, belki de karşılığında bir bardak sütü ödül olarak içmekti. Sanırım, kardeşim en fazla üç, ben de beş yaşlarında olmalıydım.

Talaşları ipe yığmış ve sırtıma almak üzereydim. Birden belenin başında tüfekli, üniformalı birkaç kişi gördüm. Önce pek umursamadım. Çünkü yasak bir şey yapmıyordum. Birden:

“Yakalayın şunları!” diye sesler duymaya başladım. Bağıranlar Orman Askeriydi. Bir taraftan bağırırken, diğer taraftan düdük de çalıyorlardı. Dağlarda yankılanan bu tiz sesler, şiddetini artırıyor, çocuk beynimizde korkunç bir gürültüye dönüşüyor küçücük yüreklerimiz yerinden fırlayacak gibi oluyordu. En azından korkunun etkisiyle, çocuk hâlimle ben öyle hissediyordum.

Biz talaşları attık, kaçmaya başladık. Kardeşim koşamıyordu. Ben kız kardeşimi sırtıma alıp kaçmayı sürdürmeyi düşündüm. Fakat gerek gücüm yetmediğinden, gerek korkudan, gerekse doğru dürüst yol iz olmadığından sürekli düşüyordum. Bir taraftan da korkudan ağlıyorduk. Sonunda, düşe kalka obamıza geldik, her tarafımız yara bere içinde kalmıştı ve çok korkmuştuk.

Zaten onların da amacı bizi yakalamak değil böyle korkutarak bir daha oralara gelmememizi sağlamaktı…

Şimdi ben yıllar geçtiği hâlde orman koruma memurlarını, daha da ötesi, devlet memurlarını nasıl görmeliyim? Hiç ama hiçbir zaman içim rahat etmedi ve her gördüğüm devlet memuru karşısında o çocukluğumda yüreğimi ağzıma getiren “yakalayın şunları!” haykırışı yankılanmaktadır.

Dahası bu eski anılar körpe beynimin derinliklerine kazınıp kalmış ve aradan yarım asırdan fazla bir süre geçtiği hâlde taptaze durmaktadır…

           Prof. Dr. Osman Nuri Yıldırım

Comments are closed.