Üzümden efeye, Anadolu…

Üzümden efeye, Anadolu…



“Bilgim dışında bir konu bu ama eskiden bizim yörelerde kenelerden ölüm olmazdı…”

 

Bilindiği gibi, üzüm aslında bir Anadolu meyvesidir. Ege Bölgesinde sevilerek oynanan Zeybek ise üzümle ilgili bir oyundur. Her şeyden önce, efenin giydiği kıyafetler üzüm salkımı toplamaya, üzüm sıkmaya ve çalışmaya uygundur. Cepken denilen yeleklerin kirlenmemeleri için de kolları kısa tutulur.

Hatta “Kısa kes Aydın havası olsun” özdeyişinin nedeni, Aydın ikliminin değişken olmasından değil; giyilen kıyafetlerin; ister cepkenlerin kolları olsun, ister donları olsun, kısa ve havalı olmasındandır.

Efelerin giydiği donların kısa olmasının nedeni üzüm sıkarken kolay kirlenmelerine mâni olmaktır. Daha bitmedi, efenin başına taktığı külahlarda da üzüm salkımları ve tefek veya tevek de denilir onun yaprakları vardır. Ayaklarına giydikleri tozlukların bağcıklarının uçlarına da üzüm ve tevekle ilgili süslemeler, motifler yapılmıştır.

Ayrıca, efelerin kıyafetlerini onların oynadıkları zeybeğin motifleri tamamlaması gerekir. Bundan dolayı, efe ortaya çıktığı zaman ilk yaptığı iş, dikilip elini uzatarak asmadan üzüm koparmak, sonra suyunu çıkarmak için onu yere koymak, sonra da ayağı ve diziyle ezmek ve suyunu sıkmak, en sonunda da eğilerek yerden üzüm suyunu şırayı, pekmezi her ne ise alıp içmek, sonra da keyfe gelmekti. Zeybek oyunlarını iyi incelersek bu söylediklerimin doğru olduğu anlaşılır. Bütün halk oyunlarının temelinde ve zeybeklerde iş ve eylem vardır…

Size yarım asır öncesinden Anadolu’da köylünün fakir fukara halkın yaşayışına çocukluğumda şahit olduğum olaylardan örnekler vermek istiyorum…

O yıllarda verem ve bitten kaynaklanan tifo gibi hastalıklar çok yaygındı. Ama insanlar, “pire itte, bit yiğitte“ bulunur diyerek bit üzerinden kendilerini yüceltiyor daha doğrusu zevahiri kurtarıyorlardı.

Bu hastalıklara karşı ne ilâç bilinirdi, ne de aşı. Özellikle yaz aylarında insanlar sıtmaya yakalanır, karınları şişer günlerce hasta yatarlardı. Hayvan güderken her tarafımıza keneler yapışır, emdikleri kanla beslenen keneler bakla büyüklüğüne erişirlerdi. Emdikleri kanla iyice şişerler, sonra da kendiliklerinden düşerlerdi. Hatta bazen keneleri koparır fakat arka kısmını kopardığımız hâlde, baş kısımları vücudumuzun derinliklerinde kalırdı. Biz de katran sürerek kenelerin başlarının ölmesini beklerdik. Başka neler mi oluyordu derseniz, neler neler olmuyordu ki? DEVAMI YARIN