Ver şu elini bir öpeyim

Esin geliyor, yine bir tatsızlık çıkarmasa diye endişelenirken Esin gelmişti.1-2 dakika sonra yine başladı zırvalamaya… Din iman hakkında ileri geri konuşuyordu.
-Esin kendine gel, desek de o bildiğini okuyordu. Orada bulunan Mustafa Saim Bey, “Buranın tadı kaçtı” dedi ve çıkıp gitti.
Canım çok sıkılmıştı. Bu defa çok sert tepki gösterdim: 
-Bana bak Esin. İster inan ister reddet. Bir gün sen de öleceksin. Şimdi susup bu mekânı hemen terk etmelisin!
Daha sonraki karşılaşmalarımızda birbirimizi görmezden gelmeye başladık. 
Esin denen bu adam aslında gençlik yıllarında sessiz sakin hatta namazlarını dahi kılan bir insanmış. Dediklerine göre sonradan rastgele edindiği bilgiler sebebiyle dini yorumlamaya ve de inkâr etmeye başlamış. 
Bir gün İstanbul’a giderken bindiği otomobil şarampole uçmuştu. Çıkan yangında 3 arkadaşı feci şekilde can vermiş ama Esin hafif yaralı kurtulmuştu.
Bu haberi duyunca ne saklayayım: 
-Keşki bu ölseydi de o üç arkadaşı kurtulsaydı, demiştim.
Geçmiş gün tarihini hatırlamıyorum. Bir gün Panelvan minibüse şofben, soba mutfak kombineleri doldurup Emirdağ’a satışa gitmiştik. Öğleye doğru namaz ve ardından da bir lokantada yemek yedik.
Satış mahalline dönerken sokakta kaldırım üstünde bir ayakkabı boyacısına rastladık. 
Çok temiz bir görünümü vardı. Adeta mıknatıs gibi bizi kendine çekmişti.
-Gel ayakkabılarımızı boyatalım, dedik. Gittik, boyacı ile tanıştık. Adı Ahmet. Derken sohbete başladık. Biz konuşurken o ara telefonum çaldı. Baktım arayan Mustafa Saim Bey. Hemen açtım:
Verdiği bilgi enteresandı: 
-Esin ölmüş!
Çok kısa bir duraklamadan sonra devam etti: 
-Ölmeden önce de dini vecibelerin yapılmasını istememiş… Şuurum yerinde sayıklamıyorum, diye de vasiyet etmiş.
Karşılıklı konuşup telefonu kapatırken “vay be… trafik kazasında yanmadı da yatağında öldü” diye mırıldanmıştım. Boyacı Ahmet dedi ki: 
-Kusura bakma. Kulak misafiri oldum. Bahsettiğinize göreyse o kimsenin yanarak ölmemesinde bir hikmet var.
-Nasıl yani?
-Eğer yanarak ölseydi mazlum olarak ölürdü. Allahü teala onun mazlum olarak huzuruna gelmesini murat etmemiş. 
Şaşkınlıkla dinliyorduk bu ayakkabı boyacısını… Dedim ki, “Bu güzel bilgileri nerden buluyorsun?”
Güldü. Ben “Türkiye Gazetesi abonesiyim. Orta sayfasında çok güzel bilgiler var. Oradan öğreniyorum.” 
Boğazım düğümlenmişti. “Biz de bu gazetede çalışıyoruz” diyemedim. Saygıyla eğildim. Boyalı elini elime aldım. “Şu mübarek elini öpeyim Ahmet Abi” diyebildim.
Baki Çakırca – Eskişehir

Comments are closed.