Yâ Âişe! Kapıyı aç!

(Dünden devam)
Bu esnada kapı çalındı. Server-i Enbiya; “Yâ Âişe! Kapıyı aç, gelen Ebu Bekr’dir. İçeri gelsin!” buyurdu. O da kapıyı açtı.
Babası içeri girdi.
Resul-i Ekrem;
“Yâ Sıddîk! Bu iki lokma cennet taamlarındandır. Senin için ayırdık” buyurdu.
Hazret-i Ebu Bekr (radıyallahü anh) bu iki lokmayı eline alıp, birini Hazret-i Fahr-i kâinata ve birini Hazret-i Âişe’ye verdi.
Sultan-ı kevnevn;
“Yâ Eba Bekr! Niçin kendin yemezsin de bize verirsin?” diye sordu.
Hazret-i Ebu Bekr;
“Yâ Resulallah! Allahü teala hakkı için sizin yediğiniz, bana, kendi yememden bin kat daha hayırlı gelir” dedi.
Fahr-i Âlem Efendimize bu kadar kuvvetli muhabbeti vardı.
NİÇİN ÖNDEN YÜRÜRSÜN?
Hazret-i Ebu Bekr ile Hazret-i Ebüdderda (radıyallahü anhüma), ikisi beraber giderken, bir dar yola geldiler. Hazret-i Ebüdderda önde, Hazret-i Ebu Bekr arkada idi.
Öylece yürüyorlardı.
Efendimiz göründü.
Parlak “ay” gibiydi.
Hazret-i Ebüdderda’yı Hazret-i Ebu Bekr’in önüne geçmiş görünce, huzursuz olup;
“Yâ Ebüdderda! Niçin Ebu Bekr’in önünce yürürsün. Senden büyük olan kimsenin önünde gitmek layık değildir!” buyurdu.
O hatasını anladı.
Tövbe istigfâr etti.
Hazret-i Ebüdderda gibi bir zat, bir an Hazret-i Ebu Bekr‘in önüne geçince, Hazret-i Resul-i Ekrem huzursuz oldu. Ona buğz edenlerin hali acaba nice olur!

Comments are closed.