Yâ Rabbî; bunları affet, câhilliklerine bağışla!

Resûlullah efendimiz, yaratılanların en üstünü olarak yaratılmış, her güzellik Ona ihsân edilmiştir. Allahü teâlânın;
(Levlâke levlâk lemâ halaktül eflâk; Sen olmasaydın, kâinati yaratmazdım) hitabına muhatab olmuştur.
Resûlullah efendimizin ilmi, irfânı, aklı, zekâsı, cömertliği, tevâzûsu, şefkati, sabrı, sadâkati, emâneti, şecâati, yiğitliği, iffeti, insâfı, hayâsı, takvâsı bütün Peygamberlerden dahâ çoktu. Dostundan ve düşmânından gördüğü zararları, eziyyetleri affeder, hiçbirine karşılık vermezdi. Uhud gazâsında müşrikler mübârek yanağını kanatıp, yaraladıkları zamân bile, bunu yapanlar için;
(Yâ Rabbî! Bunları affet! Câhilliklerine bağışla) diye duâ buyurmuştur.
Peygamber efendimizin şefkati çoktu. Hayvanlara su verir, su kabını eliyle tutarak doymalarını bekler, bindiği atın yüzünü ve gözünü silerdi.
Her çağırana, lebbeyk, efendim diyerek cevâb verir, kimsenin yanında, ayaklarını uzatmaz, diz çöküp otururdu. Hayvan üzerinde giderken, bir yaya görünce, arkasına bindirirdi.
Resûlullah efendimiz, kendisini kimseden üstün tutmazdı. Bir yolculukta, bir koyun kebâbı yapılacağı zamân, biri ben keserim dedi. Bir başkası, ben derisini yüzerim dedi. Diğeri, ben pişiririm dedi. Resûlullah efendimiz de, ben odun toplarım deyince;
-Yâ Resûlallah, siz istirâhat buyurun, biz toplarız dediler. 
-Evet! Sizin her şeyi yapacağınızı biliyorum. Fakat, iş görenlerden ayrılarak oturmak istemem. Allahü teâlâ, arkadaşlarından ayrılıp oturanı sevmez buyurdu. Kalkıp odun toplamaya gitti.
Peygamber efendimiz, eshâbının oturdukları yere gelince, baş tarafa geçmez, gördüğü boş bir yere otururdu. Elinde bastonu ile, bir gün sokağa çıktığında, görenler ayağa kalktılar. Bunun üzerine; 
(Başkalarının birbirlerine saygı duruşu yaptıkları gibi, benim için ayağa kalkmayınız! Ben de, sizin gibi bir insanım. Herkes gibi yerim, yorulunca, otururum) buyurdu.
Resûlullah efendimiz, çok zamân diz çökerek otururdu. Dizlerini dikip, etrâfına kollarını sararak oturduğu da görülmüştür. Yemekte, giymekte ve her şeyde hizmetçilerini kendinden ayırmaz, onların işlerine yardım ederdi. Kimseyi dövdüğü, sövdüğü hiç görülmedi. Her zamân hizmetinde bulunan Enes bin Mâlik hazretleri;
“Resûlullah efendimize on sene hizmet ettim. Onun bana yaptığı hizmet, benim Ona yaptığımdan çok idi. Bana incindiğini, sert söylediğini hiç görmedim” buyurmuştur.
Peygamber efendimiz, hastaları ziyâret eder, cenâzelerde bulunurdu. Gönül almak için, kâfirlerin ve münâfıkların hastalarını da ziyâret ederdi.

“BİR KAVMİN EFENDİSİ…”
Sabâh namâzlarını kıldırdıktan sonra, cemâate karşı oturup;
(Hasta olan kardeşimiz var mı? Ziyâretine gidelim!) buyururdu. Hasta yoksa;
(Cenâzesi olan var mı? Yardıma gidelim!) buyururdu. 
Cenâze olursa, yıkanmasında, kefenlenmesinde yardım eder, namâzını kıldırır, kabrine kadar giderdi. Cenâze yoksa;
(Rü’yâ gören varsa anlatsın! Dinleyelim, tâbir edelim!) buyururdu.
Rusûlullah efendimiz, lüzûmsuz ve faydasız bir şey söylemez, lâzım olunca da, kısa, faydalı ve mânâsı açık olarak söylerdi. Sözlerinin iyi anlaşılması için bazan üç kerre tekrâr ederdi. Yabancı ile, tanıdıklarla, çocuklarla, ihtiyâr kadınlarla ve mahrem kadınlariyle latîfe, şaka yapardı. Fakat bunlar, Allahü teâlâyı bir an unutmasına sebep olmazdı.
Peygamber efendimiz çok heybetli idi ve heybetinden kimse yüzüne bakamazdı. Birisi gelip mübârek yüzüne bakınca, titredi. O kimseye;
(Sıkılma! Ben melik değilim, zâlim değilim. Kurumuş et yiyen bir kadıncağızın oğluyum) buyurdu. Adamın korkusu gidip, derdini söylemeye başladı.
Netice olarak Resûlullah efendimiz, kimsenin ayıbını yüzüne vurmaz, kimseden şikâyet etmez, arkasından söylemezdi. Kendisinden bir şey istendiğinde yok dediği hiç işitilmedi. Varsa verir, yoksa sükût ederdi. Misâfirlerine, Eshâbına bizzat kendisi hizmet eder ve; 
(Bir kavmin efendisi, en üstünü, onlara hizmet edendir) buyururdu.

 

Comments are closed.