Yâ Resulallah! Karnım çok aç!..

Efendimiz aleyhisselâm evlerinde otururken Hazret-i Ebu Bekir geldi ve “Yâ Resulallah! Çok açım” dedi.
Efendimiz sükût ettiler.
Biraz vakit geçti… Ömer bin Hattab geldi ve “Yâ Resulallah! Karnım çok aç” dedi.
Efendimiz yine sükût ettiler.
Az sonra Hazret-i Ali geldi.
Ve “Çok açım yâ Resulallah!” dedi.
Efendimiz, çok sevdiği bu üç sahabisinin hâline üzüldüler…
Kendileri de çok açtı.
Hazret-i Ali “Muaz bin Cebel’e gidelim yâ Resulallah! Onun bahçesinde bir hurma ağacı var. Meyvesi varsa bize de ikram eder” dedi.
Efendimiz;
“Olur yâ Ali, gidelim!” buyurdular ve kalkıp o eve vardılar.
İçeri girip oturdular.
Efendimiz sordu:
“Yâ Muaz! Hiç hurman var mıdır?”
“Maalesef yâ Resulallah!” dedi. Efendimiz, bahçede kurumuş bir hurma ağacı gördü… Onu Hazret-i Ali’ye gösterip “Yâ Ali!.. Şu ağaca git, ona selâmımı söyle” buyurdu.
O da “başüstüne” dedi.
Ve koştu bahçeye.
Fakat o da ne?.. Ağacın dalları taze hurmayla doldu bir anda… Eve koşup bir sepet aldı, taze hurmayla doldurdu ve Efendimize getirip “Buyurun yâ Resulallah!” diye arz etti.
Hepsi çok sevindiler.
Doyana kadar yediler.
Hurmalar eksilmedi… Hazret-i Muaz, onları konu komşuya dağıttı. Bitmek şöyle dursun azalmadı bile…