Yapılması açıkça emredilen şeyler

Yapılması açıkça emredilen şeyler



Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde yapılmasını açıkça emrettiği şeylere, emirlere farz denir.

 
 

Nûreddîn Lahmî hazretleri tefsîr, kırâat ve nahiv âlimidir. 644 (m. 1246)’da Kâhire’de doğdu. 713 (m. 1314)’de aynı yerde vefât etti. Şerh-üş-Şâtıbiyye isimli eserinde buyurdu ki:

Ef’âl-i mükellefin şunlardır:

Farz: Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde yapılmasını açıkça emrettiği şeylere, emirlere farz denir. Farzı ehemmiyet vermediği için veya hafife aldığı için terk etmemişse imansız olmaz. Fakat Cehennem azâbına lâyık olur. İnanmayan, ehemmiyet vermeyerek ve hafife alarak terk eden imansız olur. Bu farzlardan biri imandır. İmânın altı şartına kalp ile inanıp, dil ile söylemek, âkil ve baliğ olan herkes üzerine farzdır. Bu altı şarttan birini inkâr eylese veya şüphe etse veya tereddüt eylese veya hâli-i zihn olsa (inanmak veya inanmamaktan birini bile düşünmese) mümin olmaz. Abdest almak, cünüplükten gusletmek, beş vakit namaz kılmak, ramazan orucunu tutmak, zenginlerin zekât vermeleri ve Kâ’be-i muazzamayı haccetmeleri gibi hususlar da, Allahü teâlânın kullarına farz kıldığı hususlardandır.

Vâcib: Şüpheli delil ile belli olmuş olan emirlerdir. Vacibi işlemeyen, fâsık ve azâba müstahak olur. Allahü teâlânın muradı başka bir şey olmak ihtimâli olduğu için vâcib olduğuna inanmayan imansız olmaz. Vitir namazı, zenginlerin Kurban Bayramında kurban kesmeleri ve Ramazan Bayramında fıtra vermek gibi…

Mübâh: İşlenmesinde sevap ve günah olmayan şeylerdir. Helâlliği sabit, nehyi de olmayan sevap ve ceza beyan olunmayan şeylerdir. Oturmak, yatmak ve yürümek gibi. Eğer niyetsiz olursa mübah olur. Zira amel cisim gibi, niyet ruh gibidir. Ameller aynı olsa da niyetler değişik olur. Eğer yatmaktan maksat; “Vücûdumda olan yorgunluk gitsin de ibâdete kuvvet kazanayım, yahut teheccüd namazı kılmak için akşamdan uyuyayım, yahut dilimden müminler eziyet çekmesinler” olursa ibâdettir, sevaptır.

Haram: Allahü teâlânın, “Yapmayınız” diye açıkça men ve yasak ettiği şeylerdir. Haramı işleyen Cehennem azâbına lâyıktır. Harama helal diyen imansız olur. Haksız yere adam öldürmek, zinâ etmek ve köpek artığını yemek-içmek gibi. Köpek arttığı necistir, zaruret hâli müstesnadır.

Mekrûh: Resulullah Efendimizin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) beğenmediği ve ibâdetlerin sevâbını gideren şeylere denir. Onu işleyen azâba müstahak olmaz. Helâl diyen kâfir olmaz. Lâkin itaba, yani azarlanmaya ve şefaatten mahrûmiyete lâyık olur.

Comments are closed.