“Yaren’den selam getirdim…”

“Yaren’den selam getirdim…”



 “Mavi gözlü sevgilim İstanbul ile kucaklaştığım ilk gün üzerime böyle bir kâbus çökmüştü.”

 

“Şu İstanbul’da yaşayanları anlayamıyorum. Herkes koşuşturup duruyor. Bu zavallı insanların ömrü yollarda geçiyor. Gün burada sanki yirmi dört saat değil de on iki saat gibi…”

Kendi kendime söylenmeye başlamıştım. Yanımda oturan yaşlı adam “Anlayamadım evlat kulaklarım ağır işitiyor da, bir şey mi söylemiştin” dedi?

İşte o an kendime geldim:

“Yok amca bir şey yok. İstanbul ne kadar da güzel, baksana martılar bile bizim için serenat yapıyor.”

“Haklısın evlat bu şehir bu kadar güzel olmasa buranın kahrı çekilir mi?”

İşte o anda “Yakışıklı” geldi aklıma. Kim bu yakışıklı diye kendi kendime sorular yönelttikten sonra mırıltı hâlinde:

“Selam Yakışıklı, sana Yaren’den selam getirdim. Yakışıklıya söyle unutulmadığını bilsin. Yüreğimin bir köşesinde ona her zaman yer var diyor. Yaren hâlâ seni çok seviyormuş” diyecek oldum, sanki ağır sıklet boksöründen suratına okkalı yumruk yiyerek nakavt duruma düşen şaşkın bir boksöre döndüm:

“Sen de kim oluyorsun be adam. Bana ne hakla Yaren’den selam getiriyorsun. Sen kimsin ve onu nereden tanıyorsun?”

“Bakın izah edebilirim” diyecek oldum yine aynı kızgın suratla karşılaştım. Adam sanki benim yakamdan tutmuş ha bire beni sarsıyor ufalıyordu:

“Bak hele utanmaz adama! Hâlâ konuşuyor! Ben şimdi seni bu denize atmaz mıyım? Marmara’ya gömmez miyim seni? Yaren’ime göz koymanın cezasını sana vermez miyim?..”
Şoke olmuştum… Terlemeye korkmaya başlamıştım.

“Özür dilerim, Yakışıklı beni yanlış anladınız. Ne göz koyması? Ben bir elçiyim Allah’ın selamını size getirdim.”

“Ne yanlış anlaması ne Yakışıklı evlat? Sen iyi misin hasta mısın?”
Yanımdaki yaşlı adam bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Benden korkmuşa ürkmüşe benziyordu:

“Yok amca bir şeyim yok biraz uykusuzum da… Ben gayet iyiyim..”

Aklımca yaşlı adama inandırıcı olmaya onu yatıştırmaya çalışıyordum ama yaşlı adam çoktan yanımdan kalkıp uzaklaşıp gitmişti bile… Büyük bir ihtimalle beni “deli” zannetmişti. Hangi akıllı adam kendi kendine konuşur, hayalindeki bir adamdan görmediği bir şair kız yüzünden dayak yerdi.

Mavi gözlü sevgilim İstanbul ile kucaklaştığım ilk gün üzerime bir kâbus çökmüştü. Aklın alacağı şeyler değildi şaşılacak tuhaf şeylerdi yaşadıklarım… Tuhaf, çok tuhaf şeyler… Beşiktaş Barbaros Vapur İskelesine indiğimde ben hâlâ üzerime çöken bu kâbus içindeydim…

          Şahin Ertürk-Kütahya

Comments are closed.