Yine umreye dâir bilgiler…

Umre kelimesi, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde geçmektedir. Kur’ân-ı kerîmde: “Haccı ve umreyi Allah için tâm yapın, tamamlayın…” [Bakara,  196] şeklinde bir ifâde vardır. Hadîs-i şerîfte de: “Umrenin, iki umre arasındaki (küçük) günâhlara keffâret olduğu ve mebrûr (makbûl) olmuş bir haccın karşılığının cennet olduğu” beyân buyurulmuştur. [Buhârî, c. II, s.198]

Ömürde bir defa “Umre” yapmak,  Hanefî ve Mâlikî mezheplerinde Sünnet; Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde ise farzdır. Hayâtın/yaşamın herhangi bir anında yapılabilir. Hac ve umreyi peş peşe yapmak tavsiye edilmiştir.
Hac ve umre çeşitleri
1) Hacc-ı İfrâd: Umresiz yapılan hac demektir. Bu hacda, kurbân yoktur. Diğer iki hac çeşidinde ise kurbân kesmek vâcibtir.
2) Hacc-ı Temettu’: Hac mevsiminde, ayrı ayrı ihrâmlarla, hem umre, hem de hac yapmaktır. Umre ihrâmından çıktıktan sonra, birkaç gün ara ile tekrâr hac ibâdetine niyet edilir.
3) Hacc-ı Kırân: Hac mevsiminde, tek ihrâm ile hem Umre, hem de hac ibâdetlerini yapmaya denir.
Bu hac çeşitlerinden birisine niyet eden hacı adaylarının [veya umreye niyet eden umrecilerin] ilk öğrenecekleri duâ ‘Telbiye’dir. Niyet yapılıp ihrâma girildikten sonra hacı adayı veya umreci bu telbiyeyi [ona ilâveten tekbîr, tehlîl ve salevât-ı şerîfeyi de] sık sık okuyacaktır…
Umre için belirli bir zaman yoktur, her zaman yapılabilir. Ramazân ayında yapılması mendup ve daha fazîletlidir. Ancak Hanefî mezhebinde “teşrîk günleri” denilen [yılda beş gün yanî Arefe günü sabâhından Bayram’ın 4. günü güneş batıncaya kadarki] süre içinde umre yapmak, tahrîmen mekrûhtur. Diğer üç mezhepte, haccetmeyen kişilerin teşrîk günleri dâhil her zaman umre yapmaları, kerâhetsiz câiz görülmüştür…
Mekke-i mükerremeye mîkât sınırları dışındaki yerlerden gelenler, yolları üzerindeki mîkâtlardan birinde ihrâma girerler. Mekke’de bulunulduğu esnâda umre yapmak istenirse, diğer Mekkeliler gibi, “Harem Bölgesi” dışına çıkılarak [meselâ en yakın mîkât mahalli Ten’îmdir] orada ihrâma girilir.
Hanefîler’e göre, Umrenin farzı ikidir: “İhrâm” ve “tavâf”. Bunlardan ihrâm umrenin şartı [yanî dışındaki farz]; tavâf ise, rükündür [yanî içindeki farzdır]. (Safâ ile Merve arasında) Sa’y yapmak ve tıraş olmak [halk=saçı tamâmen kesmek veya taksîr=saçları kısaltmak] ise vâciptir. Şu hâlde umrenin vacipleri, sa’y ile tıraş olup ihrâmdan çıkmaktır…
Bir insana umrenin sünnet (veya farz) olabilmesi için Müslümân, âkıl/akıllı, bâliğ/bülûğa ermiş, hür/özgür, ekonomik gücü yeterli ve sağlıklı olması, yol güvenliğinin bulunması ve kadının ise bunlara ilâveten can, mâl ve nâmûs güvenliğinin sağlanmış olması gerekir…
Borcu bulunanın veya gidip gelirken bazı günâhları işleme durumu olanın yahut memleketinde başka farzlar işleme imkânı olanın, bunu yapmayıp umreye gitmesi câiz midir? diye bir suâl hâtıra gelirse, çok kısa olarak şunlar söylenebilir:
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: “Umreye gitmek farz ve vâcib değildir, nâfile bir ibâdettir. Nâfile ibâdeti yapmak, bir farzın terkine veya bir harâm işlemeye sebep olursa, ibâdet olmaktan çıkar, günâh işlemek olur.” (I, 124) Bu bakımdan hac ve umre esnâsında da hiçbir farzı kaçırmamaya ve hiçbir harâmı işlememeye çok dikkat etmelidir.