“Yoksa seni tanımaz mıyım?”

“Yoksa seni tanımaz mıyım?”



Bekçilere göre kesin yalancı durumuna düştüğüm gibi artık karakola gidişim de kesinleşmişti!

 

 

Bu kez iki bekçi kendileri kapının zilini çalacaklar, içeriden hane sahibi çıkınca da benim yalanımı ortaya çıkaracaklardı… Fakat onlar da bir iki defa zile bastıkları hâlde açan olmayınca, yalan söylemediğim anlaşıldı!..

Ama bir kere bana kafayı takmışlardı… “Ne malum? Belki de burada kimsenin olmadığını önceden biliyordu. Bize numara çekti” der gibilerden ikisi birden koluma girip beni sürüklemeye başladı:

-Sen yürü bakalım karakola… Derdini orada anlatırsın!

Eyvah, şaka maka derken biz karakola gidiyoruz iyi mi? Allah’ım ne yapmam lazım? Bir çare bulmalıyım. Bu adamların beni dinleyecekleri yok. Kimlik gösteriyorum, adımı adresimi okulumu söylüyorum yok… E peki ne yapacağım şimdi ben?

Tam kapıdan çıkarken aklıma geldi. Ağabeyimin iyi görüştüğü bir aile dostu vardı.

İsmail Bey… O da bodrumda oturuyordu. Hemen bekçilere durumu anlattım ve dedim ki:

-İsterseniz o komşuya soralım. O beni tanıyor…

Bu kez, birlikte bir kat aşağı inip İsmail Bey’in zilini çaldık… Az sonra İsmail Bey kapıyı açtı. Karşısında bizi o hâlde görünce doğrusu afalladı… Ama mecburdum… Durumu nasıl anlatacağımı bile bilmiyordum. Alelacele birkaç cümle kekeleyip:

“Siz beni tanıyor musun İsmail Bey?” dedim…

Şöyle bön bön yüzüme bakıp ne dese beğenirsiniz:

-Yooo… Tanımıyorum.

Bekçilere göre kesin yalancı durumuna düştüğüm gibi artık karakola gidişim de kesinleşmişti… Bekçiler kolumdan çekiştirip “Yürü bakalım yalancı!” derken, ben feryat ettim:

-Aman İsmail Ağabey, beni nasıl tanımazsın?

Bu kez İsmail Bey de şaşırdı…

“Durun yahu, bu bizim komşunun kardeşi. İyi tanıyorum” falan demeye başladı…

Bekçiler de bir tuhaf olmuştu. Bu kez İsmail Bey’e yeniden döndüler:

“Kardeşim ne biçim adamsın sen de? Bir tanıyorsun bir tanımıyorsun. Hangi dediğin doğru!” Onlar bozuk attı ama hiç mühim değildi. Beni ellerinden kurtarmıştı sonuçta…

Sokak bekçileri gittiğinde İsmail Ağabey’e döndüm:

“Yahu ne yaptın İsmail Abi?” dedim… Beni nasıl tanımazsın?

O ise garibim iki elini birbirine çarparak üzüntü içinde “Kusura bakma” dedi; “Ben de zannettim ki, seni o an tanımamam gerekiyor. Konuşmandan öyle anladım. Yoksa seni tanımaz mıyım?..”

          Rumuz: M.G.-İstanbul